“Gen Bencildir” (The Selfish Gene, 1976) Oxford’lu davranış bilimci Richard Dawkins’in ilk kitabı. Kitap, 1960 ve 70’ler boyunca geliştirilen bir dizi bilimsel teoriyi popülerleştirmek amacıyla kaleme alınmış. Gen Bencildir, doğal seçilimin işleyiş mekanizmalarına dair gen-merkezli bir modeli, hayvan davranışı alanında ilginç örneklerle süsleyerek, sade ve etkili bir dille tanıtır.
Kitabın ana tezi, doğal seçilimin temel biriminin gen olduğudur. Dawkins’e göre genlerin dinamiklerini anladığımız ölçüde doğayı ve canlı davranışını açıklayabiliriz. Başka açıklamalara ihtiyaç azdır ya da yoktur. Dawkins’e göre saldırganlık, fedakarca hemcinsini savunma, ya da kendi yavrularını öldürme gibi farklı hayvan davranışlarının evrimsel temeli ortaktır: “Bencilce” kendini çoğaltmaya programlanmış genler. Alternatif açıklamalar, örneğin tekil genlerin değil de grubun bekasını artıran evrimsel süreçler, Dawkins’e göre söz konusu değildir.
Dawkins’in ilk ilham kaynağı Alman evrimsel gelişim araştırmacısı August Weismann’dır (1834-1914). Weismann, bedenin fani, genetik malzemenin ise ölümsüz olduğunu, bedenin sadece genetik malzemenin yeni kuşaklara aktarılmasını sağlayan bir araç olduğu görüşünü ortaya atmıştı.
Dawkins’in asıl dürtüsü ise fedakar (özgeci) davranışın evrimi tartışmasıydı. Bir şebeğin grubunu korumaya çalışması gibi, bireyin zararına ama grubun yararına davranışlar nasıl evrilebilir? Geçen yüzyıl ortalarında bazı evrimsel biyologlar bunu “grup seçilimi”yle açıklamaya çalışıyorlardı. Bu modele göre, toplumcu davranışların yaygın olduğu gruplar toplumcu davranmayan gruplara üstün geliyorlar, toplumcu davranışlar böyle doğal seçilimle yaygınlaşıyordu.
Ancak grup seçiliminin teorik olarak ne kadar mümkün olduğu tartışmalıydı. William Hamilton, John Maynard Smith, Robert Trivers ve George C. Williams gibi teorik biyologlar 1960 ve 70’ler boyunca oyun teorisinden ilham alarak, özellikle akrabalar arasındaki yardımlaşmanın, birey veya gruplara faydalı olduğu için değil, belirli gen kümelerine faydalı oldukları için evrilebileceğini gösteren matematiksel modeller geliştirdiler. Bu modellerde doğal seçilim, grupları değil, bireyleri seçiyordu.
O halde seçilimin temel birimi birey midir, yoksa grup mudur? Dawkins, Gen Bencildir kitabında bu soruyu daha temel, neredeyse felsefi soyutlukta, bir soruyla değiştirdi: “Bir nesne türünün doğal seçilimin birimi olabilmesi için hangi genel nitelikleri taşıması gerekir?”
Dawkins için seçilimin birimleri şu özelliklere sahip olmalı: kalıcılık, doğurganlık ve kopyalamada güvenilirlik. Kalıcılık, tek tek birimlerin değil birim tiplerinin kalıcılığıdır ve bu da birimin hızlı kopyalanmasına (doğurganlık) ile değişmeden kopyalanmasına (güvenilirlik) bağlıdır. Dawkins’e göre gruplar ve bireyler bu özelliklere sahip değildirler, geçicidirler, dolayısıyla seçilimin birimi olamazlar. Eşeysel üreyen canlılarda, kromozom parçacıkları her üremede tekrar karıldıkları için, bireyin kopyalandığı söylenemez. Grupları bir arada tutan güçler de görece zayıftır. Bir başka deyişle, nesiller arasında kalıtımı ve seçilimi anlamak için bireyleri veya grupları değil genleri incelemek gerekir.
Dawkins, sadece genlerin seçilimin birimi olmayı hak ettiklerini söyler ve ekler: Doğal seçilimin birimleri “bencil” olmalıdırlar çünkü ölümsüzlüklerinin koşulu, “rakiplerine” oranla daha yüksek bir hayatta kalma ve üreme “başarısı” göstermeleridir. Dawkins’e göre bencillik, bilinçli ve bencilce güdülerle hareket etmek değil, yaşam-kalım mücadelesinde rakipleri alt etmektir.
Peki, Dawkins için gen nedir? Gen, eşeyli üremede yekpare kalan ve evrimsel açıdan kayda değer süreler içinde yapısını koruyabilen DNA parçasıdır. Dawkins’in evrimsel gen tanımına göre, bir genin ne kadar geniş bir DNA dizisini içerdiği doğal seçilimdeki rolüne bağlıdır. Ancak bu “evrimsel gen” tanımı bilimsel olarak fazla kullanışlı değildir ve yaygınlaşmamıştır.
İndirgemecilik ve bilimsel sorunlar
Dawkins, Gen Bencildir’de gen merkezci doğal seçilim modelini etkili biçimde anlatır. Yazar kitabın 30. yılı vesilesiyle yaptığı bir konuşmada, bilime yaklaşımını şöyle özetler: “Açıklamaya çalıştığımız şeyin karmaşıklığının hakkını tam olarak vermek istiyorum, ama her zaman olası en basit açıklamasını vermeye çabalıyorum.” Bu basitleştirme ve indirgeme çabası, aynı zamanda Dawkins’in yaklaşımının sorunlarının da kaynağıdır.Bu sorunlar arasında aşırı indirgemeyi, tarihsel olumsallıkların ve rastlantının rolünü görmezden gelmeyi sayabiliriz. Dawkins’in canlılığa bakışında tarih şöyle bir rol oynar: Doğal seçilim evrensel bir mekanizmadır; yani eğer evrende dünyadakinden apayrı canlılar ortaya çıksaydı, onlar da doğal seçilimle evrileceklerdi. Burada tarihsel olumsallıklar, değişen bir sistemi betimleyen bir diferansiyel denklemde, değişkenlerin aldıkları değer rolünü oynarlar. Doğal seçilim, farklı koşullarda kendini tekrar eden, soyut bir mekanizmadır. Gen merkezci evrim görüşü de, tüm canlılığı kendini tekrar eden basit bir mekanizmanın yarattığı karmaşıklık olarak görür. Canlılığa böyle sadeleştirici bir bakış açısıyla bakmanın kimi avantajları olduğu su götürmez. Hatta bu olmadan bilim yapmaya başlanamayacağı bile söylenebilir. Ancak bu indirgemeci modelde saplanıp kalınması, evrimde tarihin sadece bir girdi olmadığı ve hesaplanan denklemin yapısının zamanla değiştiği durumların anlaşılmasını zorlaştırır.
Gen Bencildir, gen merkezci modelin kısıtlarını ve daha gelişkin modellere ihtiyacı vurgulamadığı için bizce eksiklidir. Aşırı indirgemecilik hatalara da yol açmaktadır. Örneğin 30. yıl baskısının 13. bölümünde Dawkins “genlerin hücrelerde toplandığı”ndan söz eder. Bu, “Türkiye’nin 81 ilinin T.C.’de toplandığını” söylemek denli abestir. Bir defa, genler doğal varlıklar değildir; genomda neye gen dendiğini biyologlar tarif eder. Dahası, binlerce gen taşıyan genomlar, başta bağımsız varolan genlerin sonradan öbeklenmesiyle oluşmamıştır. Genomlar, DNA bölgelerinin çiftlenerek genom içinde çoğalmasıyla ve farklılaşmasıyla evrilmiştir. Dawkins’in bu hatalı ifadeyi kullanmasının sebebi, doğayı tekil genlerin faaliyetiyle açıklama takıntısı olmalı.
Kitap evrimde rastlantısallığın rolünü neredeyse tamamen ihmal ederek, evrimi ve doğal çeşitliliği doğal seçilimin ürünü olarak sunar. Oysa ki doğada çeşitliliğin sebepleri seçilim kadar, çevresel etkiler, gelişimsel rastlantılar, gen-çevre etkileşimleri veya genetik sürüklenme olabilir. “Seçilimci” yaklaşım evrimsel biyologlardan yoğun eleştiri almıştır. Sorunu şöyle örnekleyebiliriz: Diyelim ki bir kuzey ülkesinde bireyler uzun boyluyken, bir güney ülkesinde kısalar. Dawkins sebebi hemen doğal seçilimde arayacaktır; soğuk iklimlerde uzun boyun ısı korumayı sağlaması gibi. Oysaki sebep rastlantısal da olabilir. Mesela kuzeye göç eden ata bireyler tesadüfen uzun boy genleri taşıyorlarsa, çocukları da uzun boylu olacaktır. Dawkins elbette bu olasılıkları kitabında zaman zaman değerlendiriyorsa da, kitabın genelinde doğal seçilim her olguyu açıklayabilecek altın anahtar olarak sunuluyor.
Kitabın bir derdi de dili: Dawkins indirgemeci modellerini açıklarken sürekli toplumsal atıflar ve kişileştirmeler kullanıyor. Oysaki doğal seçilimi “bencillik”, “rakipler” ve “yaşam-kalım mücadelesi” gibi referanslarla tarif etmek anlamsız. Tasvir ettiği bu süreçler, kendini çoğaltma yeteneğindeki farklara göre bazı genlerin zaman içinde toplulukta sıklaşması, bazılarının seyrelmesinden ibaret.
Belirlenmecilik ve toplumsal sorunlar
Kitabın diğer yakıcı sorunu ise toplumsal imaları… Bu sorunlar Batılı solcu bilimciler Richard Lewontin, Steven Rose ve Leon Kamin’in “Genlerimizde Değil“ isimli kitabında eleştirilmişti. Bu eleştirilerden biri, biyolojide indirgemeci modellerin, toplumu atomize modellerle açıklamaya çalışan burjuva düşünceden ilham aldıklarıydı. Bu doğru olabilir; günümüz bilimcilerinin çevrelerindeki hakim retorikten etkilenmemeleri zor. Öte yandan çoğu yeni gelişen dal gibi evrimsel biyolojinin de indirgemeci modellerden yararlanması doğal. Dawkins, bu eleştiriler karşısında teorik biyolog Maynard-Smith’in “ne yapsaydık, formülleri mi değiştirseydik?” diye tepki gösterdiğini yazar .İndirgemeci modeller astronomiden kimyaya her alanda kullanılsa da, bu modellerin insanı açıklamada kullanılmasının eşitlikçi toplum ülküsü açısından tehlikesi var. Zira indirgemeci modeller kolaylıkla belirlenimci modeller olarak algılanıyor ve insanın değişmez bir kaderi olduğu tezini besliyor. Bu tez ise, insanlar arasında ayrımcılığı mubah gören fikirlere malzeme sunuyor.
Dawkins kitabında bu tehlikeye karşı kendince uyarıda bulunuyor: “[insanlara] cömertlik ve özgecilik öğretmeliyiz, çünkü doğuştan benciliz.” Kitabın “Memler” bölümünde de “gen makinaları olarak kurulmuş ve mem makinaları olarak işlenmişiz, ama yaratanlarımıza karşı gelme gücümüz var” diyor.
İnsanın bencil ve doğuştan belirlenmiş olduğu bilimsel olarak sakat iddialar. Bir yabancıya yardım etmek gibi toplumcu davranışlar insandan sıçana kadar birçok memelide gözlemlenir. Ayrıca insanlar gen makinaları değildir, insan dahil çoğu hayvanda davranış son derece karmaşık bir olgudur ve kalıtsal etkiler çoğu zaman sınırlıdır.
Nitekim Dawkins, kitabının 30. yılı vesilesiyle yapılan genişletilmiş baskının ekinde ilk ifade için özür diliyor; ikincisi konusunda da geri basıyor. “Gen makinaları”ndan vazgeçip, “genlerin davranışları etkileme ihtimali”nden bahsediyor. Bu özürlere ve düzeltmelere rağmen, “bencil genlerin ürünü bencil bireyler olduğumuz” fikri Dawkins’in kitabının tümüne işlemiş.
Aynı sorun, insanda kültürel değişim konusunda da ortaya çıkıyor. Dawkins, kültürel değişimde doğal seçilim benzeri mekanizmaların işleyebileceğini söylüyor; bir şarkının dilden dile yayılmasını seçilimle açıklayabiliriz, diyor. Kültürel evrimin paylaşılan ve seçilen öğelerine “mem” adını veriyor. Yazar birkaç noktada “kültürel evrime dair kapsamlı bir model sunuyor değilim” diyor. Yine de bu bölümde insanda tarihsel değişim ve kültürel evrimi inceleyen külliyata değinmemesi, kültür ve genler arasında uyum, değişim, yayılım ve çevreyle etkileşim biçimleri gibi farkları değerlendirmemesi, tarihe yaklaşımının yüzeyselliğine işaret ediyor.
Dawkins’in kitabında insan toplumsal davranışından veya sorunlarından verdiği örneklerin bir kısmı, bir solcu için hazmetmesi zor nitelikte. Mesela birinci bölümde, bencil davranışın toplum çıkarını nasıl zedeleyebileceğine örnek olarak İngiltere’de işçi sınıfının ücret artışı taleplerini gösteriyor (otuz yıl sonra bu ifade için de özür dilemek zorunda kalıyor). Yedinci bölümdeyse Latin Amerika’da açlığın gerekçesini nüfusun 300 milyona ulaşmasında buluyor. Latin Amerika’nın tüm dünyayı beslediğini, Avrupa’nın dar ve verimsiz topraklarda 500 milyon insanı barındırabildiğini hatırlamıyor.
Kitap, bunun gibi türlü rahatsız edici yorum ve imayla yüklü. Anlaşılan 1976’nın Dawkins’i toplumcu duyarlılıktan fazla payını almamış bir liberaldi. Yazar, bu tip siyasi ve toplumsal referanslardan kaçınsa, genleri canlandırmak ve sürekli insan davranışına atıfta bulunmaktan imtina etse, ayrıca olası yanlış anlamalara karşı okuyucuyu uyarmaya özen gösterse, “Gen Bencildir” daha değerli bir kitap olabilirdi.
Kitabın Türkiye’de yapılabilecek yeni baskılarında yazarın 30. yıl baskısı için önsözünün ve sonnotların da eklenmesi, bu açıdan anlamlı olacaktır.
0 yorum:
Yorum Gönder