İncinme Halleri, Neslihan Yalman’ın ilk şiir kitabı olarak Kanguru Yayınları tarafından Şubat 2013’te yayımlandı. Gecikmiş bir yaz gibi duruyor aslında, yayımlanan onca şiir kitabı arasında İncinme Halleri. Aranmamış bir dil var kitapta, olumlu anlamda kaygısız bu dil. Rahat; yaşanmış, daha da önemlisi sonuna kadar anlaşılmış ‘haller’in dili. İnsan devrede; kadınlığın şeylerle olan ilişkisi dışarıdan bir okumayla kurulmuş çoğu zaman. Bu dışarıdan okumayı destekleyen ve boğmayan bir düşünsel birikim, kitaptaki şiirlerin hepsinde görülüyor. Neslihan’ın zihninde zorlanmayacak bir şey, bir yer yok. Güçlü. Hakim. Kırılırken ya da kitabın adından yola çıkarak söyleyecek olursak incinirken dahi “soran” bir yerde duruyor Neslihan.
Kitap iki bölümden oluşuyor, ilk bölümün adı Plastik Vazoda Yapma Çiçekler; ikinci bölümün adı ise Seramik Vazoda Kuruyan Çiçekler. Bölüm adlarındaki bu ayrım dahi, derin bir okuma alanının oluşmasını sağlıyor. Görünenin ardından ziyade içinin ele alındığı bir şeyler dünyasına şiir yoluyla yorum yapıldığı, o dünyanın bu perspektifle yorumlandığı anlaşılıyor. İşlev olarak her iki sabitleme de benzer bir işlevi yerine getirse de varlığın sürerliliğini okuma anlamında aralarındaki uçurum sanki daha çok “solan” sözcüğündeki çaresizlikle başka anlam alanlarına soyut bir kapı açıyor. Kısacası hangisinin daha acısız gerçekleşen, karşılaşılan bir hayat gerçekliği olduğu sorusu çıkıyor ortaya. Vazo ve çiçek imajlarının aynı olması ile birlikte, yapaylığın garip bir biçimde yapay olmayana üstün gelmesi; yapay olmayanın bir yandan ölümsüzlüğü temsil etmesi ve bunun bir değişmezliği imlemesi şair tarafından yakalanmış önemli bir ayrıntı. Aslında bölümlerin içinde yer alan şiirler de kendilerini böyle konumlamışlar. İlk bölümün şiirleri şeylerin yapaylaşması ama değişmezliği üzerinden okunabilirken, ikinci bölümdeki şiirler bir eksilişi, yok oluşu taşıyor sayfalara. Bu bir genelleme olarak okunmayabilir ama; çünkü nihai olarak şiir her durumda kendi bağımsız yapısını koruyabilen üretim.
İlk bölümün şiirleri içerisinde yer alan Malena’daki kadınlık okuması çarpıcı bir duyuşla açılıyor. Bir ayrılık anlatılırken, ayrılığı anlatmanın ayrıksı bir yanını keşfediyor Neslihan. Garip ama ucuz olmayan bir pişmanlık belirliyor bunu şairin zihninde: “fikirlerimi tutup saçlarından / sürükleyecekler kendi fikirlerine doğru / çarmıha gerecekler memelerimi de, çocuk emzirmeyip / senin o yıllanmış çıplak ellerine verdim diye.” Burada aslında toplum nezdinde tanışmanın, toplum nezdinde sevişmenin, toplum nezdinde ayrılmanın, toplum nezdinde ağlamanın ve dahasının, insanın üzerindeki soğuk ağırlığı seriliyor ortaya; bir kadından beklenen şeyler toplamının bir kadının iç dünyasında uyandırdığı ağır yabancılaşma,
başkaldırıyı doğuran ama bir yandan sindirilmiş öfke anlamın kuvvetini çok ötelere taşıyor.
Malena’nın hemen ardıdan gelen şiirde de, bu yaklaşımın başka bir açıdan aynı duyuşla ele alındığı okunuyor: ‘ şarkılar serum şeklinde uzar giderken kollarımda / kitapların altını çizerek orgazm olurken / ansızın et ete sevişmek isteyebilirim / seks de hayli ucuzladı, diyerek’. Lirik, erotik gerilimin sözcükleri çaresiz bıraktığı bir başka ses var aslında Neslihan Yalan şiirinde; şiirin / şiirlerinin içinde zaman zaman öznenin değiştiği bir gizli alan var. Her zaman kendisi değil bu değerlendirmeleri yapan, dile getiren; bir yandan bütün kadınlar konuşuyor şiirlerde, bütün öylece kalanlar her şey bittiğinde. Fakat bir dolaylama açılırsa, son kertede gözlenen kadınlar ağır basıyor sanki; gözlenen, okunmuş, belleğe kaydedilmiş kadınlar. Bir yerden şairin hayatındaki yarada silueti beliren kadınlar; bu bir anlamı çoğullamanın en başarılı yolu belki de.
Çünkü Neslihan Yalman şiir yazan bir kadın değil; kadın şiir yazan bir şair. Bu ayrım çok önemli. Bizim şiirimizde şiir yazan bir sürü kadın var ama yazdıkları kadın şiiri yazabilen bir şair olma meselesinden çok uzak. Bunun temel nedeni çoğunun Neslihan Yalman’ın yaptığı açık söylemi şiirlerine sokamamış olmaları; yani acı bir söyleyişle, bir şair olarak ifade edememeleri anlatmak istediklerini.Bakın bu noktada yine Yalman şiirinde çarpıcı belirlemeler var. İlk bölümde yer alan Kaz Ayaklarının ve Kız Kurularının Tarihi şiirinden bir bölüm: ‘içimdeki müşfik anne kabul edemedi bittiğini / hırkanı kokladı son kez, bir çöp toplayıcısına giydirdi / dantelli iç çamaşırlarını oydu zihni derin fahişe / hangi derinlik vajinanın öte yakasına / kibarlıkla geçebildi ki?’. Görüldüğü üzere Yalman’ın bu dizeleri şunu ispatlıyor: söyleyebilendir şair, süsleyebilen değil.
Aslında Yalman’da bunu biliyor; ilk bölümün kapanış şiiri olan ‘Zımba At Gözlerine, Görmeyiver’ tamamen bunun üzerine kurulmuş; ‘ şairin kadını olur mu? / olur /ufka dalıp sigarası tutuşursa / elinin eline değmişliği müphem bir erkeğe / şairin kadını baldan tatlı olur / hoş karşılanmazken / ah, erkeklerim, dizesiyle çoğulcu hitap / rakı masasında güzele bakmak / yalnız, bıyıklılara sevaptır da ondan / sözcükler pek münezzeh değildir / toplumdan, cinsiyetten, ilişkilerden’.
İkinci bölümde dizelerin kuvveti daha bir öne çıkıyor; bütünün içinde daha parlak, daha keskin duruyorlar. Örneğin Yüksek Gerilim Hattı’nda, ‘muktedir değiliz ki yazgıya / yıkılmadan kazanılmaz özgürlük’ diyor Yalman. Ama ironisi sürüyor; dışarıya da baksa, içine de dönse ‘ayıp’ın, ‘günah’ın sarmaladığı bir varlık olarak kadın yerini, eleştirisini koruyor: ‘yalnızlığın kaçıncı katından / kucağına düşersem ölürüm? / çeyizlik tül perdelere sarın beni / bari giderken gizlemeyelim / oramızı buramızı’.
Sonuç olarak Yalman şiiri kendini oldukça sağlam çelişkiler, gerçeklikler üzerinden inşa ettiği için gerilimini hayatın kendisinden alıyor. Saklanmayan ve sakınılmayan sözler bu yüzden ister dışa dönük bir eleştiri, ister içe dönük bir anlama çabası içinde kendilerine yer bulsunlar, koruyabiliyorlar kuvvetlerini. Böylelikle bir tür dokunulmazlık kazanıyor insan… Ve son bir dize: ‘yalnızlığımın yalnızlığına sıcakken ihtiyacı var’.
0 yorum:
Yorum Gönder