Murathan Mungan’ın hazırladığı “şüpheli asker ölümleri” temalı öykü seçkisi “Merhaba Asker” Metis yayınlarından çıktı.
On altı yazar birer öyküsüyle katılmış seçkiye: Niyazi Zorlu, Sibel K. Türker, Müge İplikçi, Behçet Çelik, Toprak Işık, Neslihan Önderoğlu, Türker Armaner, Haydar Karataş, Hakkı İnanç, Seray Şahiner, Sema Kaygusuz, Jaklin Çelik, Bora Abdo, Aslı Tohumcu, Murat Özyaşar, Şule Gürbüz.
Mungan seçkinin önsözünde yapıt hakkında “… önceden seçilip belirlenmiş bir temanın izini süren yazarların bu kitaplar için özel olarak kaleme aldıkları öykülerden oluşuyor.” diyor. Bu yöntemle oluşturulan “tasarım kitap”larda öykü ısmarlanmış olduğu için ruhsuz, plastik kokulu bir yapıtın ortaya çıkma olasılığı vardır. Bu istenmeyen olasılık kitap ortaya çıktıktan sonra genellikle realiteye dönüşür. “Merhaba Asker” de ise tam tersi, birkaç öykü dışında, yazarların çoğu şüpheli asker ölümlerinin yüreğimize düşürdüğü “kor”u , kocaman bir ateşe döndürmeden, tam da olması gerektiği gibi, usul usul ama uzun süre yanacak biçimde harlandırıyor.
Kitabın önsözünde Murathan Mungan şüpheli asker ölümlerinin anlamını, sürecini, istatistiğini genişçe anlatmış. Konunun acıtan gerçekliğini bir de ben tekrarlamak istemiyorum. Ancak öyküleri okurken kafamda bir isim dolaştı durdu : Sevag. Sevag Balıkçı 2011’de Ermeni Tehcirini Anma Günü 24 Nisan’da askerliğini yaparken asker arkadaşının silahından çıkan kurşunla öldürüldü. Sevag öldürülmeden önce nişanlısına A. Adlı arkadaşının “Ermenistan’la savaş olursa ilk öldüreceğim insan sensin” dediğini, Ermeni olduğu için herkesin aleyhinde konuştuğunu, imam olan bir arkadaşının kendisine Müslüman olması konusunda telkinde bulunduğunu, korktuğunu anlatmıştı. Olayın 24 Nisan’da meydana gelmesi, Sevag’ın nişanlısına söyledikleri, olayın “nefret” kaynaklı olduğunun işareti . Asker ölümlerinin gözümüze soktuğu bir gerçek var : Militarizmin varlığını sürdürmesi ırkçılığın ve ayrımcılığın var olmasına bağlı. Üçü birbirini besleyen çirkin canavarlar. Canavar, kahraman olma vadiyle kandırdığı yoksul insanları mideye indirerek büyüdükçe büyüyor.
“Merhaba Asker” canavarı “öykü”nün türlü türlü diline tercüme etmiş. İşte bu tercümeden göze çarpanlar:
Kahraman:
Kahramanlık, aslında, hidrojen gazıyla şişirilmiş, korkuluğa benzeyen, kocaman plastik bir adamdır. Bizim kıymetlilerimiz ise kahramandaki “kahır” tınısını sezenlerdir. Ve biz, nefret kurşunuyla öldürülen, kahramanlığın kahrını bilenlerimiz için istiyoruz ki: “hatırladıkça benzi solmuş bir kahraman o tahttan, sanki karşısında soluklarını tutmuş, ayakta kıpırtısız bekleyen bir kalabalık varmışçasına eşi benzeri görülmedik bir haşmetle ayaklansın.”
Artık, ayrımcılığın yaşamımızı karartmasını istemiyoruz ne de olsa…
Kâhin:
Evleri için öfkeyle “Burası Kerbela’dır” diyen yoksul ailenin Yakub, Yusuf, Yunus, Davut adını verdikleri oğullarının askerde öleceği kehanet değildir. Çocuklar Kerbela’da doğmuştur ne de olsa.
Okuyucu ölüm haberini veren kâhine dönüşür öyküyle. Olanlar öyle ağırdır ki uzaklaşmak istersiniz.
Estağfurullah Asker:
Kışla, Kürt bir askerin kendisini anlayan başka bir askerle dostluk kurmasına bile izin vermez. Kürt asker duygudaşını kendisine benzetir; tedirgin, kaygılı, tetikte yapar. “Tuhaf bakış”ta “korkak kaza kurşunları”nı göre göre nasıl sürdürülür dostluk? Yapılacak bir şey yoktur. Kışla ve koğuşlar, aygıtlarını adalet üzerine değil, kirli varlığını temize çıkarma üzerine kurmuştur ne de olsa…
Nöbete Benim Yanımdan Gitti:
Kimi zaman inanamazsınız ölümün, öldürülmenin anlamsızlığına. Birkaç saat önce konuştuğunuz, dertleştiğiniz, gülüştüğünüz asker, öldürülüvermiştir. İnanamazsınız. Siz şakalaşırken ölmemiştir de, nöbetteki arkadaşıyla şakalaşırken ölüvermiştir. İnanamazsınız, nöbete yanınızdan gitmiştir ne de olsa…
Ammo’ya Bir Tabut:
Ammo kışlada öldürülecektir. Kesindir. Ammo Süryani’dir. Adı Selim olan Süryaniler de vardır. Ama Ammo öldürülür. Çünkü o hem Süryani’dir hem de adı Ammo’dur. İçi karalar, ne biçim isim bu, diye düşünecektir ne de olsa…
Tel Örgü:
Öldürüleceklerdir. “İsimleri bir doğum lekesi gibi yıllardır işaretliyor”dur onları ne de olsa.
Kişer Pari Mama:
Er Sevag vurulduktan sonra annesi anlatıyor. Yedi buçuk aylık doğan Sevag’ta hep bir araz kalacağını düşünmüş anne, şöyle diyor: "Meğer Sevag'da kalan araz, kendisini ölüme kadar götüren aşırı iyi niyet ve saflıkmış." Er Sevag, vurulmadan kısa bir süre önce arkadaşlarıyla yemek için paskalya çöreği istemiş. Anne de durur mu yapmış ne de olsa…
Sevag için, zorunlu askerliğini yaparken nefret ve ayrımcılık nedeniyle öldürülenler için okumalı Merhaba Asker’i . İntihar ettiği söylenen askerlerin ailelerinden 1 lira 100 kuruş kurşun parası istedikleri, bu parayı isteyerek “insan”ı yok saydıkları, düzenlerinin devamını yürek parçası evlatları hiçe saydıkları için, hiçbir şeyden daha değerli olamayacak insan hayatını savunmak için Merhaba Asker!
Asker ölümleriyle ilgili benzer bir kitap okumuştum. Hem de yazarı bir albaydı yanlış anımsamıyorsam. Irkçılık ve kan davası bu ölümlerde ilk sırayı alıyor. Bir asker askerliği boyunca biter bitmez öldürüleceğini söylüyor arkadaşlarına ve terhis olduğu gün öldürülüyor. Bir de askerde cinayet tercih sebebi olabiliyor çünkü eğitim zaiyatına giriyor ve ceza sivildekine oranla az oluyor. Bu arada müsadenizle izleyiciniz oldum.
YanıtlaSil