Yazarın bir söyleşisinde, kendi hayatından yola çıkarak kurguladığını anlattığı “adam” ve İstanbul’a gelen bir turist olarak kurguladığı “Anna/kadın” kitabın iki temel karakteri. Adam, yıkılmak üzere olan evini kapatmak için birkaç günlüğüne İstanbul’a geliyor fakat tahmin ettiğinden daha fazla kalıyor. Anna ise İstanbul’a tatile geldiğini zannediyor, fakat sonradan İstanbul’un ona farklı sürprizler hazırladığı anlaşılıyor.
Yazar tarafından ilk olarak İtalyanca dilinde yayımlanan kitabı, Calvino ve Pavese gibi yazarların eserlerini Türkçe’ye çeviren Eren Cendey’den okuyoruz. Adamın ve kadının hikâyeleri geçmişe geri dönüşlerle iki ayrı kanaldan izlenecek şekilde yazılmış. İstisnalar ilk ve son sahneler. İstanbul ise iki hikâyenin merkezinde. İlk sahne iki karakterin bir arada olduğu İstanbul uçağında başlıyor ve sahnelerin birer birer ilerlemesi ile karakterlerin hayatlarını izlemeye başlıyoruz.
Duygular... Özpetek’in yaratıcı ürünlerinin tamamında en çok öne çıkan, samimi duygular. İstediğimiz ve uğruna savaştığımız her şeyin gerçek olmasının, yaptığımız işlerin rastgelmesinin tek formülü olduğuna inanmak istediğimiz “samimi olmak” duygusu metni harekete geçiren duygulardan birisi olsa gerek. Sonra ölüm. Bir anda geliveren. Diğer temel duygu ise aşk. Bedenden öte, “ruhların” birbirine âşık olabilme ihtimali. İlk aşk. İmkânsız aşk. Yarım kalmış aşk. Uzaklaşılsa bile tortusu baki olan eski aşk. Can Yücel ve Nâzım Hikmet mısraları. Ayrılık ve yeniden başlamak.
Çocukluk... Bir yanda kadınlarla dolu, harem gibi bir evde büyümek. Teyzeler... Hepsinin ayrı bir hikâyesi var. Her şeyin arasında uçurtma yapmayı öğrenmek. Diğer yanda ise dededen hem çiçeklerden sabretmeyi öğrenme öğüdü alan hem de Calvino’yu öğrenen Anna.
Eşyalar... Cüzdanda taşınan eski bir kartpostal. Anne yadigari bir inci kolye.
İstanbul... Eski kartpostaldaki siluetin yerine yıkıp yıkıp yeniden yapılan binalar arasında eski anılarını kaybetmek üzere olan bir şehre doğan ve sonradan oradan uzaklaşan ama asla tam anlamıyla orayı unutmayan bir adam ve adamın annesi, annesinin renkleri. Gezi direnişinin sembolü kırmızılı kadını ile tüm duyguların uç noktasına karşılık gelen kıpkırmızı İstanbul.
Özpetek’in bu ilk kitabının en önemli özelliklerinden birisi, sahneleme tekniğinin kendiliğinden metne yansıması. Okur metnin başından sonuna kendi filmini çekiyor. Hatta müzikleriyle. Benim kişisel tercihim Serseri Mayınlar filminin sonundaki o müthiş sahneye eşlik eden “Kutlama” isimli o güzelim şarkı oldu. Hatta kitabı bitirdiğim gün aklımda hep aynı şarkı...
Ne aşkı ne Gezi direnişini gözümüze sokuyor yazar. Her şey yaşandığı gibi; tıpkı yaşanmış gibi. Kitabevlerinin kampanyaları arasında hak ettiğine inanmadığınız o birçok iş arasında bir “İstanbul Kırmızısı” afişi gördüğümde, gözlerim parlıyor. Akıl değil de duygular kazanıyor diye.
Sizde içinizde “Kutlama” şarkısı çalsın istiyorsanız, “İstanbul Kırmızısı”nı okumak için daha fazla beklememelisiniz!
İSTANBUL KIRMIZISI
Ferzan Özpetek
Çeviren: Eren Cendey
Can Yayınları 2014
0 yorum:
Yorum Gönder