Ertuğrul Kürkçü, Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi’ne (STMA, 1988) yazdığı makale ve maddeleri, İsyanın İzinde adlı kitapta bir araya getirdi. Bu çalışma, STMA’yı, yeni gelmiş devrimci kuşaklara yenilmiş devrimlerin bilgisini sunmak yanında, kapitalizme karşı hareketlerin kendi tarihleri olduğunu da hatırlatan bu büyük çabayı hatırlattığı için önemli… Haziran Günleri, gösterdiği onca şey arasında bu anlamdaki bir isyan bilgisinin ne kadar önemli olduğunu da, geçmişin kılıklarını duraksamaksızın giydiğinde, göstermiş oluyordu.
Makaleler, bir ansiklopedi maddesi olarak “kaynak” gerçekten; ezilenlerin kapitalizm öncesinde Türkiye’de, kapitalizm sonrasında dünya ve Türkiye’deki mücadelelerinin, tarihsel-maddi nedenlerini, ezilenlerin kendi yakın ya da uzak hafızalarından hangi kılıkları giydiklerini, hükmedenlerin onları nasıl gördüğünü, isyanlarının isyan edenlere nasıl göründüğünü, ezilenler cephesinin bütün taraflarının görüşlerini bir özet biçiminde içermesi; özetle, Baba-İshak’tan Dev-Genç’e isyanın izini sürmesi bakımından duru bir kaynak: Kürkçü’nün bir “ansiklopedi yazarı” olarak maharetini de gösteriyor bize, sorunu bir berraklık düzeyinde kendi özüne, tarihsel hakikatine iade ederek, başka bir yazarın yüzlerce sayfada tüketemeyeceği bir sorunu, birkaç sayfada berraklığı içinde ele alabilmektedir.
Ama bu kitap, Kürkçü’nün bugünkü siyasal pratiğinin ipuçlarını daha o zamandan güçlü bir şekilde içeren bazı çözümlemelerini görünür kıldığı içinde önemli göründü bana: Kendisi de bir “isyancı” olan Kürkçü’nün, kendi modern isyanının köklerini ve süregidecek isyancı eyleminin geleceğini, bu makalelerde görüyoruz.
Eşitlik ve özgürlük
Kürkçü, yapıtında, “…modern burjuva uygarlığında doruğuna varan insan ile doğa arasındaki yabancılaşmanın, insan benliğinin işbölümü ve uzmanlaşma ile parçalanışının, insan çalışmasının insanın kendi üzerindeki tahakkümünün kaynağı halini alışının, insan bilgisinin cehaletin, zenginliğin yoksulluğun nedeni haline gelişinin ortak bir hikayeye; sınıfsız bir toplumdan sınıflı bir topluma, devletsizlikten devlete geçişe dayandığını” bize gösteriyor (2013, s.134).
İnsanlığın kaybettiği iki şey, ilkel komünal biçimiyle de olsa, eşitlik ve özgürlüktür. İşte isyancı, her sınıflı toplumda bu yitirdiklerini geri almak için, insan düşünü dinsel bir biçim aldığında Batini görünümler edinen, modern çağda proletaryanın siyasal programında karşılık bulan komünal/eşitlikçi itirazların taşıyıcısıdır. Anadolu’da bir göçebe demokrasisinin ilkel eşitlikçi özlemi ile Selçuklu iktidarına isyan eden Babailer isyanı başka nedir? Ya proletaryanın modern isyanı? O, kendinde insanın yitişini gören bir sınıfın, kapitalist sömürü ve tahakküme karşı özgürlük ve eşitlik arayışı değil midir?
Che’nin çağrısı…
O sınıfın, proletaryanın bir devrimcisi olan Kürkçü, duru biçimde, proletaryanın isyanını, ezilenlerin tarihsel isyanlarına bağlayarak, sınıflı bir toplum olan kapitalizmin aşağıdan devrimci mücadeleler olmaksızın, örneğin, tedricen kapitalist devlet ele geçirilerek ya da ıslah edilerek aşılabileceğine dair yaklaşımların ezilenler için nasıl felaketler doğurduğuna dair dersler verir. İşte bu da modern isyancının, ta ilk sınıflı toplumlardaki ezilenlerin isyanından öğrenmeye devam ettiği tarihsel bir hakikattir: Devletli bir uygarlığın, insanlığa özgürlüğü getiremeyeceği bilgisi…
İsyanın İzinde hakkında söylenecek çok şey var. Çünkü, her biri ayrı bir tartışmayı açan, ancak bir isyancının kendi tarihi ve eylemi hakkında eylemi içinde süzerek biriktirebileceği türden, çok şey söylüyor: Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti ve Mustafa Kemal’e, Yön ve TİP’ten Dev-Genç’e, Enternasyonal’deki bölünmelerden Troçki ve Stalin’e, Küba Devrimi’nin özgüllüklerinden, Ho Chi Minch’e, Castro’nun devrimci özgüllüğünden, Türkiye’de silahlı mücadelenin Che’nin çağrısını duyarak nasıl başladığına, THKP-C’ye ve Che’nin evrensel çağrısının gerçek anlamına… dair çok şey.
O çok şey, Che’nin evrensel çağrısında birleşiyor sanıyorum: Kürkçü, maddi gerçekliğin Marksist çözümlemesinin modern isyan için taşıdığı önemini inkâr etmemekle birlikte, Marksist kuramın genelde reformculuğa varan “bilimsel” görünümlü iktisadi belirlenimciliği ve sınıf indirgemeciliği karşısında somut isyanın zenginliğini tercih edeceğini, söylüyor bize. İnsanlığın kaybettiği ilkel özgürlük ve eşitliğinin peşindeki isyanının tüm sınıflı toplumların gerçeği olduğunu, geçmişte var olduğunu, bugün devam ettiğini ve komünist ütopya gerçek kılınana kadar var olacağını bir daha hatırlatıyor. Haziran Günleri’nde genç kuşakları isyanın peşine düşüren de despot devlet karşısında, bu büyük tarihsel arzu değil miydi? Bunu yaparken, kapitalist sömürüye karşı eşitlik, kapitalist tahakküme karşı özgürlük mücadelesinden çıkardığı 20.yy derslerini de paylaşmaktan çekinmiyor.
Ertuğrul Kürkçü
İsyanın İzinde,
Dipnot Yayınları,
2013.
0 yorum:
Yorum Gönder