Memlekette iyi şeyler de oluyor. Mesela, son yıllarda hemen her kitapçıda kendi özerk raflarını dolduracak kadar çok sayıda popüler bilimsel kitabın yayınlanması gayet iyi bir şey. Alfa, Metis, İletişim, Aylak Yayınları bu alanda hatırı sayılır sayıda eseri okuyucuya sunuyorlar; Richard Dawkins’in kitaplarını basan Kuzey Yayınları’nın da hakkını yemeyelim. Popüler bilimsel yayınları, hem de kamu eliyle yayınlayıp, anlaşılmaz gelen birçok konunun zihinlerde aydınlanmasına yardımcı olan bir zamanların TÜBİTAK Yayınlarını ise “öncü” olarak ilan etsek kimsenin itirazı herhalde olmaz.
Dini ya da parapsikoloji içerikli, safsata yüklü yayınların bilimsel kitaplara göre sayı ve çeşit bakımından ezici üstünlüğünün olması tam da günümüz Türkiye’sinin düşünsel ortalamasını da yansıtmıyor mu? Her şeye rağmen, popüler bilime olan ilginin artmasının, dinsel düşüncenin ve her türlü safsatanın toplumda yukardan aşağı şekilde, “devletin yeni sahiplerinin” marifetiyle yaygınlaştırılmasına duyulan tepkiyle doğrudan ilgisi olsa gerekir.
Bu mevzu başka bir yazının konusu olsun, ben size birbirleriyle bağlantılı diyebileceğimiz iki kitaptan söz edeyim. İş Bankası Kültür Yayınları Tarih Dizisi’nden çıkan “Dünyanın En Güzel Tarihi” ile “Hayvanların En Güzel Tarihi” isimli kitaplardan. Öncelikle kitapların yazım tarzından başlayalım. Ortalama insanların üzerinde ahkâm kesemeyeceği kadar sınırlı bilgi sahibi olabildiği bilimsel bir konuyu merkeze koyup, bu konuyu çeşitli yönlerinden ele alabilecek ama bunu yaparken de herkesin anlayabileceği bir dilde konuşabilecek uzmanlarla uzun söyleşiler yapmışlar. “Dünyanın En Güzel Tarihi”nde mesela “Büyük Patlama”yı, Evren’in ortaya çıkışını ve ardından Dünya’nın oluşumunu bir astrofizikçi, Dünya’daki canlı varlıkların gelişimini bir biyolog ve en nihayetinde insanın evrimini de bir paleontolog anlatıyor. Kronolojik bir sırayla ve orta öğrenim görmüş olmanın yeterli geleceği bir bilgi düzeyine hitap eden bir anlatımla üstelik.
Yine benzer şekilde, “Hayvanların En Güzel Tarihi”nde de hayvanların ortaya çıkışını bir paleontolog-antropolog, evcilleştirilmeleri ve insanlarla kurdukları ilişkinin tarihini bir antropolog ve insanların zihninde ve kültürlerindeki yerlerinin gelişimini ise bir etolog-psikolog anlatıyor. Tabi ki bu anlatıcıları sorularıyla yönlendiren ve konunun okuyucularca daha anlaşılır hale gelmesini sağlayan, işinin ehli birer röportörü de atlamayalım. Tüm bu söyleşileri gerçekleştirenlerin Fransız olduğunu da ekleyelim.
Kitaplar hakkında fazla detaya girmeyeceğim. İkisi de kalın sayılmazlar (160 sf. + 191 sf.) Söyleşi formatında oldukları için son derece rahat okunuyorlar. Çevirilerinin de gayet iyi olduğunu söylemeliyiz. Bunların dışında ele aldıkları konular hakkında ilgiyi kışkırtacak niteliğe de fazlasıyla sahipler. Konuya uzak olanları ise en azından başlangıç seviyesinde bilgilendirmeyi de başarıyorlar. Mesela köpeklerin insanlar tarafından evcilleştirilen kurtların soyundan geldiğini “Hayvanların En Güzel Tarihi”nden öğrendim. İnsanların gelişim ve evrimini anlatan birçok kitap olmasına rağmen, özel olarak hayvanlara eğilen popüler nitelikli eser Türkçe de pek yok. Bu açıdan da okumaya değer.
“Dünyanın En Güzel Tarihi” ise bence başka bir güzellik içeriyor. İnsanlık olarak, ta “Büyük Patlama” denen başlangıç noktasından bu yana meydana gelmiş ve gelmekte olan ne varsa hepsinin, bu muazzam sürecin bir parçası ve sonucu olduğumuzu bize hatırlatıyor. Yani salt safsatalardan uzak durmamızı değil, kendimizi çok mühim ve emsalsiz varlıklar olarak görmemize neden olan egolarımızı da mümkün mertebe kontrol altında tutmamızı da, yazmasa da, anlattıklarıyla öneren bir kitap bu. On beş milyar yıldır devam eden akıl almaz bir altüst oluş ve varoluşun minicik parçalarından başka bir şey değiliz. Evrendeki tüm hareket ve madde ile hemhal olup bugüne gelmişiz. Bu nedenle de anlatılan bizim hikâyemizdir.
Son bir not ise, eğer bu iki kitabı severseniz, tamamlayıcı nitelikteki “İnsanın En Güzel Tarihi” ve “Yerkürenin En Güzel tarihi” diye iki kitap daha var. Onları da öneririm.
0 yorum:
Yorum Gönder