Milenyumun ilk on yıllık dönemi şiir için bir “mücadele” dönemiydi.* Farklı şiirsel anlayışların, yani nesneye adıyla seslenirsek deneysel, görsel, epik ve lirik şiir anlayışları arasındaki çatışmanın özellikle dergilerde su yüzüne çıktığı bu dönem aslen –her tasnifteki kabalaştırma riskini göze alarak– iki temel yaklaşımın mücadelesiydi: İmgecilik ve imge karşıtlığı. Şiiri gelenekten devraldığı haliyle bir “imge” üzerine inşa edenlerle şiiri “imge”den kurtarmak isteyenler arasındaki polemik aslında kısmen Platonik bir diyaloga benziyordu: Ne denirse densin muhatabın sadece muarız pozisyonunda kaldığı bir diyalog. İmgeci yaklaşıma ilişkin olarak “gelenekten devraldığı” dedim; o halde burada öncelikle şiirde geleneğe dair bir tartışma yapmak gerekiyor.
Sıfırlamamak: Bir Geleneğin İcadı
Bu polemiğin biçimsel açıdan Platonik bir diyaloga benzemesinin asli nedeni, deneyselci hattın geleneğe yönelik eleştirilerinin –Ulus Baker’den ilhamla söylersek– bir “sıfırlama projesi” olarak anlaşılmasıydı. Yani, imgeci şiir deneysellik çatısı altında toplanabilecek bütün bu çabaları geleneği reddetmek olarak görüyor; böylelikle kendi şiirsel köklerine yönelik bu saldırının asıl hedefinin kendisi olduğunu düşünüyordu. Oysaki denklemi tersten kurmak gerekiyordu. İtiraz bayrağı “şimdi ve burada” olan şiire ve onun geleneği okuma tarzına karşı kaldırılmıştı.
Söz konusu olan bir sıfırlama çabası değildi; anılan çizgilerin yekpareleştirilmesi gibi ciddi bir sorunu bir kenara bıraksak dahi burada deneysel, görsel, epik şiirlerin asıl amacının şiire varma bakımından yeni teknikler icat etme, dolayısıyla “yeni bir şiir” icat etme çabası olduğu göz ardı edildi. Şiir artık nesnesini kendisi kuracaktı; böylelikle şimdiye kadar şiirin sularından geçmemiş navlun raporları, bir haber başlığının permütasyonu, popüler bir figürü odağa alan mp3’ler, şiir olabileceği bir an olsun akla gelmemiş görsel çalışmalar bir anda şiir haline geldi. Yapılan, esasen şiirin serhaddini tartışmaya açmaktı. Burada şaşırtıcı olansa lirik-imgeci şiirin bu türden çabalara verdiği tepkinin “bunlar elli sene önce denendi” şeklinde olmasıydı. Lirik şiir dün sabah bulunmadığına göre “yeni” olanı “eski”ye tahvil etme çabasının kendini konumlandırdığı gelenek anlayışının bir tür “kutsal”a işaret ettiği açığa çıktı.
Burada biraz durup bu sahte eleştirinin altını oymak, geldiği yere geri göndererek sonsuz bir unutuluşa terk etmek gerekiyor: Bu türden bir eleştiri, kendisini bir sıfır noktasıymış gibi serdederek temele alıyormuş gibi yaptığı “tarihsel bilinç”ten azade olmakla kalmaz, aynı zamanda bütün etno-kültürel farkları göz ardı eder. Şiirin temaları gibi, şiirsel teknikler de hayli kısıtlıdır ve bunların reddedilmesi gibi oluşumu da belirli tarihsel uğraklardan geçerek gerçekleştirilebilir. Oysaki böyle bir özgünlük tartışması, şiiri tarihsel olarak kendi çağı içerisindeki konumunda anlamak yerine, şiiri teknikler kataloğu üzerinden geçmişe havale eder. Bu yaklaşım şiiri anlamak değil, aksine şiirin biricikliğini tartışmasını harici kılan bir model-taklit açıklamasının gücünden faydalanmak ister.
Kaldığımız yerden devam edelim: Hilmi Yavuz ve şürekâsının sandığı üzere gelenek bir tür süper-ego ya da kutsal değil, icat edilen bir şeydir. Bu durumda 2000’ler şiirinin başlıca edimlerinden birinin, yenilik iddiasıyla gelen her söz gibi, kendi geleneğini kurmak olduğunu söyleyebiliriz. Geriye dönüp on yıla bakıldığında, 2000’li yılların başında “Kabul edilemez”, “Bunlar da şiir mi?” nidasıyla karşılanan deneysel, görsel ve epik şiirlerin şiir tarihinde yerini aldığı ve kendi kanalını açtığı kolaylıkla görülebilir.
Teknoloji Şiirin Nesi Olur?
Geleneğe ilişkin bu temel tartışmayı bir yana koyarsak, 2000’li yıllarda dikkati çeken birkaç husustan söz etmek gerekir: Bunlardan ilki, kadın şairlerin sayısındaki artış. Bu yıllar boyunca kitabı yayımlanan, dergilerde yazan kadın şairlerin sayısında ciddi bir artış olmakla kalmadı, aynı zamanda “şair kadın”, “kadın şair”, “şaire” gibi adlandırmalara ilişkin feminist tınısı hayli yüksek tartışmalar da yaşandı. Neredeyse her şiir etkinliğinde bir başlık bu meselenin tartışılmasına ayrıldı, soruşturmalar düzenlendi, dosyalar ve kitaplar hazırlandı.
Dikkati çeken bir başka husus da şiir yayımlama yaşının düşmesi oldu. Bunun bir açıdan çağın olanaklarıyla ilgili olduğu açık: Kitaba, dergiye ulaşım kolaylığı aynı zamanda yazarların bunlara erişimini ve yapıtların okurla buluşmasını da kolaylaştırdı. Bir dönem kendi aralarında kolektif kurup sırayla birbirinin kitaplarını basan ya da dergi hazırlayan bir grup arkadaş şairin yerine “word” ve “pdf” formatlarına hâkim bir kuşağın “el yapımı kitap”ları ve fanzinleri geçti. Ayrıca gençlerin daha kolay bir biçimde dergilerde görünmesinin ve kitap çıkarmasının 2000’lerin gövdesini taşıyan tartışmanın yan etkilerinden biri olduğunu da söyleyebiliriz.
Bu örnekler gösteriyor ki, çağın teknolojik gelişmeleri şiiri hem yayıncılık düzeyinde hem de şairler bakımından ziyadesiyle etkiledi. Yukarıda ele aldığımız iki husustaki değişimin nedenlerinden birisi, elbette yaşanan teknolojik gelişmelere bağlanabilir. Elektronik iletişimin hızı ve getirdiği tarz, ister istemez editör ile şair arasındaki ilişkilere yeni bir sayfa açmakla kalmadı; aynı zamanda şairle dergi-kitap, kısacası basılı ürün arasındaki ilişkiyi de dönüştürdü.
Eleştirel Çaba
2000’li yıllar şiiriyle ilgili değineceğimiz son nokta ise bu süreci anlamayı sağlayacak düşünme çabaları üzerine. Ne yazık ki bu yılların şiirine ilişkin eleştirel çaba hayli kısıtlı kaldı. Şiire ilişkin tartışmalar büyük oranda yıllıklar ekseninde gerçekleşti. Bu da yıllıkların çeşitlenip büyük oranda ideolojik bir görünüm almasına sebep oldu. Öte yandan yıllık formatının tartışmayı kısıtlayan yapısı, işi bir soruşturmalar cennetine dönen dergilerin lehine çevirdi. Bütün bu verimsiz yıllık tartışmalarından kazançlı çıkan yine şiirin asıl yatağı olan dergiler oldu ama bu cephede de internetin fendinin kâğıdı ne zaman yeneceği merak konusu.
Dergilerdeki tek tük yazılar bir yana bırakılırsa bu döneme ilişkin kapsamlı çalışmalar ancak sayısı bir elin parmağını geçmeyen eleştirmenler tarafından yürütülebildi. Bu isimlerin olayın sıcağı karşısında eleştirinin soğuk elini devreye sokarak nesnelerini kavrama becerilerini ise zaman gösterecek.
* On yıllık bir dönem için bu kadar dar bir alanda konuşmak ister istemez pek çok açıdan biçimsel tespitlerle yetinmeyi gerektiriyor. Dolayısıyla bu yazı, kendisini daha baştan “sadece bir çerçeve çizme” niyetiyle sınırlayarak ilerleyecek.
0 yorum:
Yorum Gönder