Cinsellik, Şiddet ve Hukuk kitabının yazarı Alev Özkazanç, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler ve Kamu Yönetimi bölümünde ve Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalında öğretim üyesi. Yazar, bu kitabında; 2009 yılından bugüne kadar cinsellik, şiddet ve hukuk konusunda yazmış olduğu makaleleri ve kendisi ile yapılan söyleşileri derlemiş.
Hem akademik hem de politik kaygılarla yazılan kitap, “Psikanaliz, Feminizm ve Şiddet” başlıklı makaledeki psikanaliz konusunun doğasından kaynaklanan, yazara mal edemeyeceğimiz anlaşılma zorluğunu dışarıda bırakırsak, herkes tarafından anlaşılabilecek, ilgi çekici ve akıcı bir dille yazılmış. Makaleler son yıllarda Türkiye ve dünyada gündemi işgal eden olaylar üzerinden konuları tartışmaya açarak, aslında sorunun ne kadar yaygın ve hayatımızın içinden olduğunu gözler önüne seriyor. İkinci kısmında yer alan söyleşilerin ise, makaleleri destekleyici ve zenginleştirici bir etkisi var. Bu özgün yapı, konuları monotonluktan ve soyutluktan kurtarırken, okunurluğu arttırıyor.
Kitap neredeyse 30 yıllık feminist deneyimin damıtılmasıyla yazılmış cesur, özenli ve devrimci bir kitap. Feminizme yönelik içerden eleştiriler, bazen haklı bazen haksız bir biçimde, cinsiyetçi olmayla ve hatta “davaya ihanetle” itham edilebildiği için cesur; ele alınan konular çoğunlukla yapıldığından farklı bağlamlarda ve tüm yönleri gözetilerek ele alındığı için özenli; bazı noktalarda ilk bakışta feminizmin kolonlarına konulmuş bir dinamit gibi gözükse de, özümseyerek irdelendiğinde “evet, haklı” demekten kendinizi alamayacağınız çok fazla şeyle karşılaşacağınız için de devrimci bir kitap.
Tartışmak, ama nasıl!
Son yıllarda Türkiye’de kadına yönelik şiddet, medyanın bu konuya gösterdiği ilgiye paralel olarak, en fazla konuşulan konulardan. Ancak, tartışmaların belli kalıplar çerçevesinden çıkartılamadığı ve kısır kaldığını kabul etmek gerek. Yazar sadece antifeministlere/feminist olmayanlara yönelik değil, aynı zamanda feministlere yönelik de eleştiriler getirerek, başka bir imkan peşinde olduğunu söylemekte. Bu bakımdan, kitabın başında Judith Butler’dan yaptığı “…Şuna inanıyorum ki, içkin eleştiriden duyulan korkuyu yenmek ve çok asli konular hakkındaki çatışan yorumları evcilleştirmeksizin içeren bir hareketin taşıdığı demokratik değeri korumak çok önemlidir. İkinci dalgaya geç katılan birisi olarak ben feminizme, global bağlamda hiç tartışmasız herkesin üzerinde anlaşmaya vardığı herhangi bir öncülün varolmadığı varsayımıyla yaklaşıyorum…” şeklindeki alıntı, tek taraflı eleştiri bekleyenleri karşılaşacaklarına hazırlıyor.
Kitabın temel derdi, yazarın önsözünde söylediği gibi, hakim bazı feminist politikalara, feminizmin içinden politik bir eleştiri getirmek. Feminizmin eski heyecanını ve devrimciliğini kaybederek, esas derdi olan herkes için eşit ve özgür bir dünya kurma hayalinin yerini mağdur kadınları güçlendirme amacına bıraktığı, tıkanma yaşadığı şeklindeki kaygı kitapta başat bir yer tutuyor.
Kadına yönelik şiddeti, özel olarak da cinsel tacizi politik olarak değerlendirirken, bildiğimizi sandığımız ve doğru olduğunu kabul ettiğimiz her şeyi yeniden düşünmek gerekiyor. Zira, keskin ölçüler/sınırlar koymak, tam da mücadele edilen şeyin yeniden üretimine neden oluyor. Özkazanç, “Cinsel Tacizle Suçlanan Feminist: Jane Gallop” başlıklı makalesinde; “çoğu zaman iktidar ile öznenin birbirine dışsal olduğunu, iktidar ilişkisinin olduğu yerde ne rıza ne de failliğin olamayacağını varsayıyoruz. Daha sıkılıkla ilişki içerisinde üstün olan tarafa aslında sahip olmadığı bir egemen güç atfederken bağımlı tarafı da tamamen edilgen olarak görüyoruz. Bu kavrayış, ezeli-ebedi bir ezen ezilen ilişkisi içinde belirli cinsiyetçi normların kendilerini sürekli aynı şekilde ürettiğini varsaymamıza neden oluyor” şeklinde ifade ediyor bu durumu. Yeri gelmişken, Jane Gallop’un yazdığı Cinsel Tacizle Suçlanan Feminist adlı kitabın da, yazar tarafından Türkçe’ye çevirisinin yapılarak yayına hazır hale getirilmiş olduğunu, ek bir bilgi olarak vereyim.
Hukuk, tek başına derde deva mı?
Julian Assange olayı hakkındaki makalede somutlaşan eleştiri ise, şiddete karşı yürütülen hakim feminist mücadelenin politik olmaktan çok hukuki bir eksende ilerlemesine. İsveç hukukunda cinsel suçların düzenlenişinin örnekleri verilen makalede, politik perspektiften uzak ve sadece hukuk yoluyla soruna çözüm getirilmeye çalışılmasının sekter tarafları ortaya konulmuş. Yazar, “toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf ilişkilerini bir bütün olarak değerlendiren ve bu sistem ile yeni ceza siyaseti arasındaki ilişkileri sorgulayan bir yaklaşım geliştirilemediği sürece, feminist hukuk pratiklerinin ırkçı, kapitalist ve ataerkil devlet pratikleri tarafından içerimleme riskleri artıyor.” diyerek, bu yaklaşımın sorunlarına dikkat çekiyor. Şiddetin/cinsel şiddetin politik yönünü görmeden, ceza hukuku kavramlarına sıkıştırmak, sorunun oluşmasında devletin sorumluluğunu görünmez kılıyor. Hatta yazarın da ifade ettiği gibi, ceza siyaseti yoluyla sorunu çözme görevi verilen devlet kahramanlaştırılmakta ve meşruiyet kazanmakta.
Zaten cinsellik ve taciz arasında ayrım yapmakta zorlanan muhafazakar, cinsiyetçi, eril bir kültürde; cinsel taciz konusunda var olan hassasiyetin, kolayca muhafazakar politikalara alet edilebileceği konusundaki “Seks, Yalanlar ve Kasetler ve Cinsel Taciz” ve “Siyaset ve Taciz Siyaseti” makalelerindeki uyarılar, oldukça yerinde ve dikkate değer tespitler.
Ayrıca şiddet kavramının içeriğinin eril tahakkümü ifade eden bütün kavramları ifade edecek şekilde genişletilerek, hukuk/suç/ceza dilinin egemen olmasının, sorunun hem nedenine hem de çözümüne yönelik daraltıcı bir etkisi olduğu, politik ve kültürel araçları görünmez kıldığı eleştirisi, gözlerden kaçırılmaması gereken diğer bir nokta.
Son yıllarda ivme kazanan neoliberal politikalara bağlı olarak artan kadına yönelik şiddet konusunda farklı perspektiflerin kendisine zemin bularak tartışılması, feminist politika açısından zaruri. Bu bakımdan bize geniş bir perspektif sunan Cinsellik, Şiddet ve Hukuk kitabını değerli buluyorum.
CİNSELLİK, ŞİDDET VE HUKUK, Alev ÖZKAZANÇ,Dipnot Yayınları, 2013.
0 yorum:
Yorum Gönder