Bitimsiz bir ah... Didem Madak (Burak KAYAOĞLU)


“sıkı tutunun şairlere 
kurtarırsa onlar kurtarır 
onca boş laftan 
batmadan dünyanız

Etkilenmemenin mümkünsüzlüğü içinde yazmıştım yukarıdaki dizeleri. Birkaç hafta önce. Beni birkaç haftadır etkisinde tutan, üç şiir kitabını ardı ardına okuduktan sonra. Ve yıkılır yıkılmaz, kendi içinde, devrilip.

1970 yılında doğan Didem Madak, ilk şiir kitabı Grapon Kâğıtları’nı 2000 yılında, ikinci kitabı Ah’lar Ağacı’nı 2002’de ve son kitabı Pulbiber Mahallesi’ni 2007’de yayımlatıyor. Kasım 2012’de, bu üç kitabının tekrar basımlarını yapıyor Metis yayınları.

Ne bir tanıtım ne de piyasaya yanaşık bir “reklam” amacı taşıyor bu yazı. Tanınmaya gereksinimi yok Didem’in. Ama bu durum, insanların da Didem Madak şiirini tanımaya ihtiyacı olmadığı anlamına gelmiyor.

Her yaşam, bir gün kendini tamamlıyor. Yaşam kavramı yaşamaya; ve fakat hem bir kavram olarak hem de yaşanabilmiş olanlarla birlikte el sallamaya başlıyor, ardından, yiten insana. Şu ya da bu oranda şiir denilen olgunun varlığından haberdar olan insan, eğer hâlâ Didem Madak şiiriyle tanışmamış ise, ciddi bir eksikliğin kendisiyle yaşadığını da bilmelidir. Grapon Kâğıtları’nda, “Hikâyeme bir hayat yazmak istiyorum / Pek de inandırıcı olmayan / Hayatıma bir ölüm” diyen Didem Madak’ı, yitireli ne yazık ki bir yıldan fazla oldu. “Ucu ısırılmış bir simidin acısını durmadan / o kadar çok, o kadar çok hissediyorum”un duyarlığı, eğer bu dünyaya yummuşsa gözlerini; bir anlam içimizde ters yüz olmuş ve böyle bir dünyaya lanetler okunmuştur.

Şiirin doruğunda, yüreği İzmir güzelliğinde ve henüz 41 yaşındayken, kızı Füsun daha üç yaşındayken almışsa bu dünya Didem Madak’ı bizlerden, laneti fazlasıyla hak etmektedir. Ki Didem dünyaya değil dünya Didem’e yakışmamıştır. “Tanrı sadece iyi bir oyun arkadaşıdır” diyen Didem Madak, ne yazık ki “iyi” sandığının “oyun”unda, bir “oyun” hilesiyle, kahredici bir hastalığın neticesinde aramızdan ayrıldı. Yazdığı “son şiir” olan ‘128 DİKİŞLİ ŞİİR’ başlıklı şiirindeki “... / Ve seni düşünek, mırıldanmak / Bazı büyülü yemekler yapmak /Bazı şifalı yemekler yapmak / Ve kalmak istemek ahbap.../” dizelerinde, “kalmak” imgesiyle hem bir “isyanı” hem de bir ‘ilanı” buyuruyordu. Gelmekte olan ölüme isyanı, gitmek istemediğinin ilanı. Maalesef o “oyun arkadaşı”nın ihaneti kapıda bekliyor.

İkinci kitabı Ah’lar Ağacı’nda “Güçlü bir el silkeledi beni sonra / Sanırım Tanrı’nın eliydi. / Soyamadım kaç ah döküldü dallarımdan. / Binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi, / Çok şey görmüşüm gibi, / Ve çok şey geçmiş gibi başımdan, / Ah... dedim sonra / Ah!” diyen Didem Madak aynı kitabındaki “ya siz, / Nasıl bilirdiniz çocukluğunuzu ey cemaat?/ Nasıldı / Öldürdüğünüz birinin cenaze namazını kılmak?” dizeleriyle ; bizleri son kitabı Pulbiber Mahallesi’ne davet ediyor aslında. O ‘davet yerinde’, derin bir acıyla karşılaşıyor ve o acıyı yaşamadan ayrılamıyoruz.

Didem Madak, “Hayatımın üstünde imkânsız kuşlar uçuyor” derken, bir yanıyla bizlere de sesleniyor. Bir imkân hâlâ kendini bizlere saklıyor; kendimizi bu üç şiir kitabından mahrum bırakmamak ve yaşayanlarımıza yeni ‘Ah!’lar eklememek için. Ama birilerine? Hayır! Birilerine tavsiye etmiyorum Didem Madak’ın kitaplarını, incelikli şiirlerini. O birileri, şayet, bir eksikliği ‘yaşamak’ ve onu ‘yaşam’dan saymak istiyorsa.

GRAPON KAĞITLARI, Didem Madak, Metis Yayınları, 2012
AH'LAR AĞACI, Didem Madak, Metis Yayınları, 2012
PULBİBER MAHALLESİ, Didem Madak, Metis Yayınları, 2007

0 yorum:

Yorum Gönder