Türkiye oldukça özel bir dönemden geçiyor. Siyaset üzerine kafa yoran herkesin uzun yıllar sonra da dikkatini çekecek ve çözümlemeye çalışacakları bir dönem bu. Kuşkusuz modern Türkiye tarihinde AKP'nin bugün dönüşme eşiğinde olduğu "parti-devlet" modeli yeni bir şey değil. Henüz kuruluşunda - ve faşist İtalya'dan ciddi ölçüde esinlenerek- açık bir parti-devlet modeliyle başlayan bu siyasal sistem, AKP ile yeniden ve bu defa daha karmaşık biçimde yeniden hayat buluyor. İşte AKP'yi istisnai kılan olgulardan biri ve aslında birincisi de bu. AKP devletleşirken, devlet ise AKP'leşiyor.
Çok katmanlı bir hegemonya projesi olarak siyaset sahnesinde yerini aldığından bu yana Türkiye'de yaşanan hızlı ve derin dönüşüm, siyaset felsefesi açısından karakteristik öneme sahip bir yarılma da yarattı: Kabaca, bir yanda bu dönüşümü eski vesayet rejiminin tasfiyesi ve Batı tarzı (ama yine de otantik) sivil toplum odaklı bir demokrasinin kuruluşu olarak görenler, diğer yanda ise AKP'nin söylemiyle fiilleri arasındaki çelişkiye vurguyla, bunun, tarihsel hak kazanımlarının büyük kısmını imha etmek üzere hareket eden bir siyasal özne olduğunu dile getirenler vardı.
Çok kabaca yapılan bu ayrımın muazzam bir siyasal yelpazeye tekabül ettiğini not etmek gerekiyor kuşkusuz. Nihayet, karşımızda akla gelebilecek hemen her alanda inisiyatif alarak, bu alanlara dönük sürekli siyasa üretme kabiliyetine sahip özel bir burjuva-tarihsel özne olduğu konusunda hemfikiriz zannediyorum. AKP'yi istisnai kılan olgulardan ikincisinin de bu olduğunu düşünüyorum.
Kurucu, yıkıcı, yeniden-kurucu?
AKP'nin bir şeyleri yıktığı ve bir şeyler inşa ettiği ortada. "Geleneği malum, geleceği meçhul" bu siyasal özneyi anlamak, 2002'den bu yana geçen süreçte, tam da AKP'nin neyi yıktığına ve neyi inşa ettiğine ilişkin bir tür kuramsal-arkeolojik kazı yapmaktan geçiyor. Bahsedeceğim ve AKP üzerine yazılmış en kapsamlı kitabın derdi de bu. AKP Kitabı: Bir Dönüşümün Bilançosu, ağırlıkla Ankara Üniversitesi SBF olmak üzere akademisyenlerin ve araştırmacıların, AKP'yi siyaset, sınıf, hukuk-insan hakları, din ve siyaset, dış politika, ekonomi, kent ve çevre, toplum, sağlık-sosyal güvenlik ve eğitim başlıkları altında oldukça ayrıntılı bir analize tâbi tutuyor.Tek başına "AKP kötüdür" demek yerine, Türkiye'nin yaşadığı bu en kapsamlı dönüşüm sürecinin rotasını tespit etmeye ve kuramsal bir dökümünü yapmaya soyunan AKP Kitabı: Bir Dönüşümün Bilançosu, bu dönüşüm sürecini anlamaya çalışan herkes açısından kaynak bir kitap. Ancak kitapta Kürt sorunu, spor ve sanat başlıklarının olmaması çok büyük bir eksik. Bu eksiğin kitabın yeni baskılarında kesinlikle kapatılması gerekiyor. Özellikle AKP'nin Kürt sorunu üzerine geliştirdiği siyasetin kapsamlı bir analizi, bu siyasal öznenin kırmızı çizgilerinin "devlet"in kırmızı çizgileriyle ne kadar örtüştüğü ve ne kadar ayrıştığını anlamak açısından da karakteristik bir analiz alanı olarak duruyor. Bu eksikliklerine karşın, kitabın siyasal analiz literatürüne muazzam bir katkı olduğunu not etmek gerekiyor.
Bir neoliberal popülist hegemonya projesi olarak AKP
AKP Kitabı: Bir Dönüşümün Bilançosu, bütün olarak bakıldığında, AKP'yi, bir neoliberal popülist hegemonya projesi olarak okumaya niyetleniyor. Bu projenin Türkiye'de yaratmaya çalıştığı yeni birikim rejimi, yeni kapitalist emek rejimi, yeni uluslararası konum, yeni sınıfsal bileşimler ve yeni toplumsal-kültürel zemin, kitabın birbirini bütünleyen makaleleriyle büyük ölçüde görünür hale getiriliyor. Kitaptaki birkaç temel makale, AKP'yi Gramsci üzerinden okumanın oldukça yaratıcı siyasal analizlere olanak tanıyacağını gösterirken, AKP'nin uluslararası kapitalist sermaye birikim rejimiyle olan organik ilişkisi, bu istisnai siyasal özneyi sadece "iç" dinamiklerin üzerinden ele almanın kısırlığını bir kez daha teyit ediyor.AKP'yi, otoriter merkezi çevreden kuşatan Anadolu kaplanlarının masallarıyla anlamaya çalışan sözüm ona sınıfsal liberal analizlerden sıkılanlar için AKP Kitabı: Bir Dönüşümün Bilançosu'nun analiz zeminine ilişkin kısa bir paragrafın yeterli olacağını sanıyorum. Deniz Yıldırım'dan geliyor: "Bir hegemonya projesi olarak AKP, iktidar bloğunu oluşturan sınıfların geleneksel partilerinin temsil yeteneklerini giderek yitirdikleri bir ortamda, kendisinin uluslararası ölçekte ABD emperyalizminin 11 Eylül sonrası Ortadoğu tasarımlarında üstleneceği aktif rolle de ilişkili olarak, egemen sınıflar açısından krizin tamamen ortadan kalkmasına olmasa da, sürdürülebilir kılınmasına imkan veren bir 'organik çözüm' olarak doğdu".
Peki, ne yapmalı?
Hemen söyleyeyim, AKP Kitabı: Bir Dönüşümün Bilançosu kitabında "ne yapmalı?" sorusunun cevabı bulunmuyor. Çünkü derdi bu değil. Derdi, AKP'yi istisnai bir burjuva siyasal özne olarak tarihsel konumu her neresiyse oraya yerleştirmek. Bunu da büyük ölçüde başarıyor.Nihayet AKP Kitabı: Bir Dönüşümün Bilançosu, bahsettiğim birkaç eksiğini yeni baskılarında tamamladığı takdirde, AKP döneminin en kapsamlı dökümünü yapan eser olarak yerini alacak gibi görünüyor. Kitap belki bir pratik mücadele kılavuzu değil ama mücadele edeceklere AKP'yi anlamak için muazzam bir olanak sunuyor.
0 yorum:
Yorum Gönder