Dedesinden Miras Kalanlara (Büşra SATICI)

“Belki de dönüp dolaşıp geleceğin yer başladığın yerdi.”

Umut Dağıstan’ın ikinci romanı Üst Kattaki Cinler’den sonra yayınladığı Boşluğun Sesi. Dağıstan’ın romandaki başkarakteri Bilal Kaya. Bilal Kaya ve ailesinin ekseninde geçenlerin anlatıldığı romanın neredeyse gizli kahramanları da var. Bunlar Bilal Kaya’nın amcası ve dedesi. Aslında bunun nedeni Bilal Kaya’nın kendisi; yani, onlarla farklı şekillerde kurduğu ilişki.

Bilal’in amcasıyla akrabalık ilişkisini aşan bir bağı var. Oldukça samimiler. Neredeyse Bilal’in çocukluğuna dair en güzel anıları tamamıyla amcasıyla. Bilal onunla oyunlar oynamış, kendisini en çok onun yanında güvende hissetmiş, en özel ve önemli şeyleri ondan öğrenmiştir. Amcasının ölümüyle geçici bir boşluğa düşen Bilal, amcasının tavsiyelerini, sözlerini hiçbir zaman unutmamış; hep anımsamıştır. Dahası, anımsamakla kalmamış; onlara göre davranmıştır.

Hayal meyal hatırlıyor olmasına rağmen Bilal’ın hayatında her zaman için en önemli insanlardan biri de dedesi Resul Kaya olmuştur. Dedesiyle ilgili hatırladığı en somut şey, hasta yatağında yatan ve günden güne eriyen bir adamın görüntüsüdür. Yine de hayatında en sıkı ilişki içerisinde olduğu insan dedesi olmuştur. Nasıl mı? “Boşluğun Sesi” ile.

“Boşluğun Sesi”, Resul Kaya’nın yazmış olduğu defterlere verdiği addır. Roman boyunca yer yer bu defterlerden bölümler görünür. Yani Boşluğun Sesi içerisinde “Boşluğun Sesi”ni okuyoruz. “Boşluğun Sesi”nde yazanlarla Bilal düşünür, sorgular ve hayatıyla ilgili yeni kararlar alır. Okuyucu da Bilal ile birlikte düşünür. Tabi ki kendi hayatını, kendi yaşamını…

Resul Kaya’nın defterlerinde “Gençlik”, “Hayatın Kaynağı”, “Aşk”, “İlişkiler” gibi başlıklar altında Bilal’i ve okuyucuyu düşündüren yazılar vardır. Örneğin “yalnızlık” oldukça etkileyici bölümdür: “İnsanın yalnız olması için geçmişinde, şimdisinde ya da geleceğinde biri olması gerekir. Onu düşünmesi, özlemesi, istemesi gerekir. Onun yokluğunun verdiği boşluktur yalnızlık. Şayet öyle biri yoksa ve buna rağmen insan yalnız olmak ve bundan dolayı ıstırap çekmek istiyorsa, o zaman olmayanı yaratmak zorundadır. Öyle biri varmış gibi onu düşünmesi, özlemesi, istemesi gerekir. Şu hayatta belki de en çok, gerçek manada bir yalnızlık için emek gerekir”. Bilal’e dedesinden kalan yalnızca bu defterler değildir. Dedesinin kurduğu Antalya’daki otelin işletmesi de Bilal’e kalmıştır. Daha da önemlisi Bilal’e dedesinden, hem dedesinin karakteri hem de malları miras kalmıştır. Öyle ki Bilal’e dedesinin ölümünden sonra bile konuşulan çapkınlığı bile miras kalmıştır. Fakat hepten şanslı biri değildir. Başına gelen ani ölüm de dedesinden miras kalmış denilebilir.

Evli olmasına rağmen başka birliktelikler yaşayan Bilal, bir gün dedesinden kalan otelinde evli bir kadınla birlikte olurken, kadının kocası tarafından bir bıçakla öldürülür. Dedesinden miras kalan otelde, dedesinden miras kalan karakteri nedeniyle ölür ve romanımız da yine Bilal Kaya’nın dedesinin defterlerinden bir yazı ile son bulur. “‘Hayat’: [B]u yüzdendir ki her hayatın bir hikâyesi vardır ama bu hikâyeler çoğunlukla anlatılamaz. Anlatıldığında emin olun ki, orada hayat yoktur. Anlatacak bol bol hikâyeleri olduğunu söyleyenler, aslında yaşamayanlardır. O yüzden en güzel hikâyeleri daima ölüler anlatır”.

Her ne kadar sonu ölümle bitse de Dağıstan’ın son romanı oldukça ilginç kurgu ve iç metinlerle dikkat çekici. İyi okumalar.


(Umut Dağıstan, Boşluğun Sesi, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2012).

1 yorum:

  1. Roman ilginç görünüyor ama sonunu yazmasanız daha iyi olurmuş...

    YanıtlaSil