2011 seçimlerinden beri hız kazanan anayasa tartışması, yeni anayasanın taslak metnini hazırlamak için kurulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun 19 Ekim 2011’deki ilk toplantısıyla yeni bir boyut kazandı. Uzlaşma Komisyonu’nun çalışma usulleri, hedefe ulaşmak için dört aşama tasarladı. 2012 yılı sonunda çalışmaların tamamlanması hedefi ile ilk aşama, Nisan 2012’de katılım, veri toplama ve değerlendirmenin tamamlanması olarak belirledi. Ardından gelecek üç aşama: metin oluşturulması, oluşturulan metnin kamuoyuna sunulması ve kamuoyunca tartışılması ile kamuoyundan gelecek önerileri dikkate alarak gözden geçirilen metnin teklif haline getirilmesi. 2012 Aralık ayının üçüncü haftasındayız.
Uzlaşma Komisyonu’nun bu haliyle bir anayasa yapması metni çıkarması çok mümkün görünmüyor. AKP, Abdurrahman Aydın’ın bu dosyadaki yazısında belirttiği gibi anayasayı bir boş gösteren olarak siyasi söyleminin merkezine almış durumda. Bir yandan ülke anayasasızlaştırılırken bir yandan da yeni bir anayasa söyleminin ardında, yeni rejim inşa ediliyor. O zaman şu soru sorulabilir: Eğer böyleyse Birgün Kitap Eki de bir anayasa dosyası hazırlayarak bu söyleme katkıda bulunmuyor mu? Kestirmeden yanıtımızı verelim. Amacımız temelde bu sürecin gayrimeşruluğunu ortaya koyarak ne olup bittiğini anlamak ve önümüzdeki verili sorunsalı değiştirebilmenin yollarını aramak.
AKP, 12 Eylül 2010 anayasa değişikliğini büyük bir yutturmacayla geçirirken 12 Eylül düzenini sürdürmenin yolunu, onun getirdiği anayasayı itibarsızlaştırmakta ve demokratik anayasa söyleminde buldu. Anayasa Mahkemesi ‘demokratikleştirildi’; verdiği ve vereceği kararların incelenmesi kimin için demokratikleştirildiğini gösterecektir. HSYK ‘demokratikleştirildi’; yargıç ve savcıların durumu da bunun mahiyetini göstermekte. Kamu denetçiliği kurularak insan hakları ihlallerini önlemeyi hedeflediğini söyleyen siyasi iktidar, Türkiye’nin ülke olarak utancı olan 301 kararının altında imzası olanları bu kurumun başına getirdi. Kadınlar konusundaki eşitlik bağlamındaki ‘demokratik’ düzenleme mevzuatta hiçbir karşılık bulamadı… Evet karşımızda demokratikleşmeyi mevcut baskıcı rejimi güçlendirmek için kullanan bir siyasi söylem var. O zaman bize düşen ‘demokratikleşme’ sorunsalını değiştirmek, demokrasiyi sınırlarında savunmak olacak.
Anayasa Nasıl Tartışılıyor
12 Eylül faşist darbesinin ardından kabul edilen cuntanın son şeklini verdiği anayasa, birçok kez değişikliğe uğradı. 1995, 2001, 2004 ve 2010’daki değişiklikler oldukça kapsamlıydı. Bunun yanında hemen her siyasal yapı yeni bir anayasa önerisi kaleme almaya çalıştı. (AKP’ye yakın SETA şimdiye kadar yapılan neredeyse bütün önerileri bir kitap içinde derledi) Yeni anayasa yapım süreci olarak adlandırılan süreçte de başta AKP’nin kendisi Ergun Özbudun başkanlığında oluşturulan bir komisyona 2007 yılında anayasa önerisi hazırlattı. TÜSİAD da yine Özbudun koordinatörlüğünde bir yuvarlak masa çalışmasında görüşlerini aktardı. TBMM başkanlığı aracılığıyla STK’lardan, üniversitelerden, görüş istendi; bireylerin önerileri için elektronik ortamda imkân sunuldu.AKP, bir yandan mevcut anayasayı itibarsızlaştırırken bir yandan meşruiyetini bu ‘demokrasi gösterisi’nden sağlamaya çabaladı. Ortada ise bir toplumsal tartışmadan ziyade yeni rejimin taşlarının döşenmesi çalışması vardı. Anayasa yapım süreci yürürlükteyken kanun hükmünde kararnamelerle bürokrasiye ayar verildi, yönetmelik ve genelgelerle anayasaya uygunluğu çok tartışmalı düzenlemeler bir bir geçirildi. Milli eğitimde açıkça laikliğe aykırı uygulamalar devreye sokulurken bir televizyon dizisi için bile yargıya müdahale edilebilen bir tek adam-tek kuvvet rejiminin dayandığı milliyetçi-muhafazakâr temeller açıkça ortaya kondu. Sendikalar ve meslek örgütlerinin kanunlarla zemini oyulurken anayasa tartışmalarında sosyal hakların adı bile geçmedi. Nasıl olsa demokratik anayasa yapılıyordu…
Anayasa Kitaplığı
Süreç, konu üzerine düşünen entelektüelleri de içine çekti. 2012 yılında önemli diyebileceğimiz kitaplar çıktı. Bunlar arasında Aykut Çelebi ve Ece Göztepe tarafından hazırlanan ve Metis Yayınevi’nden çıkan ‘Demokratik Anayasa’, Ergun Özbudun’un bu ay içinde Bilgi Üniversitesi Yayınları’ndan çıkardığı ‘1924 Anayasası’, Sabancı Üniversitesi Yayınları’ndan çıkan ‘Birinci Meclis’, Koç Üniversitesi Yayınları’ndan çıkan ‘Ahmet Ağaoğlu ve Hukuk-i Esasiye Ders Notları’ gibi akademik niteliği baskın kitapların yanında Doğu Perinçek’in cezaevinde yazdığı Kaynak Yayınları’ndan çıkan ‘Türkiye’nin Anayasal Birikimi’, İbrahim Kaboğlu’nun kendi yazılarını derlediği İmge Yayınevi’nden çıkan ‘Hangi Anayasa’ kitabı gibi siyasal niteliği baskın eserler de var.
Ayrıca dosyamızda üzerine yazılmış bir değerlendirme bulacağınız Phoenix Yayınevi’nden çıkan ‘Bolivya Anayasası’ da bu yılın zenginleşen anayasa kitaplığında başka bir konumdan yerini aldı. Demokratik özerklik meselesi üzerine Mustafa Sönmez’in kitabı Notabene’den çıktı, dünyadaki örnekler üzerine yeni bir kitap yayıma hazırlanıyor. Burada sayabildiğim ve sayamadığım bu eserlerden bazıları Türkiye’nin mevcut anayasal sorununu çeşitli boyutlarıyla tartışırken, bazıları AKP’nin döşediği zeminde soluk alıyor, bazıları da kendi meşrebince yeni yollar arayışında.
Yukarıda bahsettiğimiz sorunsalı anlamak ve değiştirmek için ortaya konan entelektüel birikimi değerlendirmek önemli. Örneğin, Çelebi ve Göztepe’nin derlemesi bir yandan Türkiye’de anayasa hukukçularının ahvalini sunan bir panoramayı önümüze koyarken bir yandan da spesifik sorunlar üzerinde derinleşmenin yolunun açacak makaleler barındırıyor.. Kriz anlarında klasik eserlere dönmek, meselenin kuruluşuna gitmek bakımından Ağaoğlu kitabı çok değerli bir katkı, ‘Birinci Meclis’ de önemli belgeleri ve bunlar üzerine yazıları bütünlüklü bir biçimde sunmasıyla ciddiye alınmalı. Bunun yanında örneğin Perinçek’in kitabı hesaplaşılmadan bir kenara atılmamalı. Özbudun’un 1921 Anayasası üzerine yıllar önce yazdıktan ve 1924 üzerine yazmayı uzun yıllardır istemesinden yola çıkarak ‘1924 Anayasası’ üzerine gayet teknik bir eserin yayımlanmasının 2012 Aralık’ına denk gelmesi bile bu kitabı incelemek için bir neden olmalı.
Bu dosyayı hazırlama amacımız, başta belirtildiği gibi, bu tartışmaları izlemenin ötesine geçmek ve tartışmanın verili biçimine, onun içinden müdahale etmekle sınırlı kalmamak. Eğer bir ülkede yeni bir anayasa tartışılıyorsa yeni bir düzen tartışmasının önü açılıyor demektir. AKP ‘her şeyi değiştirerek hiçbir şeyi değiştirmemek’ taktiğini uyguluyorsa onun söylemini referans alarak değil, onu değiştirerek tutacağımız yolda bu tartışmayı kendi ilkelerimiz bakımından örmek gerekmektedir. Onlar başkanlık sistemi, olmazsa yarı başkanlık o da olmazsa 1924 Anayasası’nın partili cumhurbaşkanı mı diyor; biz söz, yetki, karar ve iktidarı halka bırakan anayasal formülleri düşüneceğiz. AKP mevcut anayasayı kendi rejiminin önünü açmak için itibarsızlaştırdı. Anayasa yapım sürecindeki gerçek kavga bizim için zaten itibarsız olan darbe anayasasının karşısında ‘demokratikleşme’yi iktidarın maşası olmaktan çıkaracak, demokrasiyi sınırlarında savunacak bir anayasanın mücadelesini vermekle mümkün olacaktır.
0 yorum:
Yorum Gönder