Sosyal Bilimler alanında tarihsel materyalist içerimiyle sınıfın analitik bir araç olarak bilimsel üretimden dışlanmasının Batı akademisinde olduğu gibi Türkiye’de de gözle görülebilen bir olgu olduğu aşikâr. Bununla birlikte “sınıf” kavramının dışlanması son dönemde yerini bu kavramın farklı içerikler ile yeniden akademik üretime dâhil edilerek içinin boşaltılmasına bırakıyor. Sınıfın Weberci içerimleri hâkimiyet kazanıyor; “prekarya” gibi kavramlar eşliğinde bu alandaki çalışmalarda yeni görüşler öne çıkarılıyor.
Söz konusu eğilimin temsilcilerinin karşısında ise Marksist sınıf kuramının geçerliliğini koruduğu iddiasını savunanlar var. Orta sınıf, yeni küçük burjuvazi, çelişkili sınıfsal konumlar etrafında dönen tartışma, günümüzdeki sınıfsal bölünmeleri ve “işçi sınıfı”nın neye göre belirlendiğini anlamlandırmaya çalışan Marksist yaklaşımları karşı karşıya getiriyor. Okumakta olduğunuz yazı, bu yaklaşımlardan Marksizm içinde en çok yankı uyandıran iddialardan birini; 1960’ların sonlarında üretilmiş olup günümüzdeki tartışmaları belirleyen bir kavramsallaştırmayı konu edinmeyi amaçlıyor: Poulantzas’ın geliştirdiği haliyle Yapısal Marksist sınıf yaklaşımı ve “yeni küçük burjuvazi” kavramı.
Toplumsal Sınıflar
Poulantzas’ın kuramının “sınıf” boyutunu yeniden irdelemek için James Martin tarafından derlenen Poulantzas Kitabı iyi bir başlangıç olarak görülebilir. Bu kitaptaki “Toplumsal Sınıflar Üzerine” ve “Yeni Küçük Burjuvazi” makaleleri düşünürün sınıf kavramına yaklaşımının ana hatlarını ortaya koyuyor.
Poulantzas’ın yaklaşımının anlaşılabilmesi için değinilmesi gereken ilk nokta toplumsal formasyon ve üretim biçimi arasındaki ayrım. Kapitalist üretim biçiminin, üretim araçları üzerinde özel mülkiyeti olan kapitalist ile geçinmek için ücret karşılığında emek gücünü satan işçi sınıfı arasındaki artı-değer üretimine hedefleyen üretim ilişkilerinin çerçevesinde şekillendiği söylenebilir. Ancak ne bu iki sınıf ne de aralarındaki ilişkinin farklı biçimleri gerçeklikte saf bir biçimde bulunmazlar. Somutta, farklı üretim biçimleri (kapitalist, feodal, vb.) bir toplumsal formasyon içerisinde özgül bir biçimde eklemlenmiş halde bulunurlar.
Anılan nedenle, örneğin “kapitalist bir toplumsal formasyon”da yalnızca burjuvazi ve proletaryanın bulunduğunu söylemek kestirme bir analiz olur. Analizi doğru yapmak için üretim biçimlerinin eklemlenmesi ile ortaya çıkan toplumsal ilişkileri hesaba katmak gerekir. Bu noktada, kuramın ana damarını oluşturan “etki olarak sınıf” kavrayışının vurgulanması önem kazanır. Yapısal Marksizm içerisinden yapılan katkının belki de temel tartışmalar bakımından en önemli argümanı, sınıfın bir “etki” olarak görülmesidir; ekonomik, siyasi ve ideolojik yapıların bir bütün halinde bu ilişkilerin taşıyıcılarına “etkisidir”. Diğer bir deyişle, sınıf, bir bütün halinde ele alınması gereken toplumsal ilişkiler neticesinde meydana gelir.
Poulantzas toplumsal sınıfın analizinde ikili bir ayrıma gider; “yapısal belirlenim/sınıf konumları” ve “sınıf pozisyonu” ayrımı, bir toplumda yapısal olarak bulunan sınıf ve diğer kategori, katman, fraksiyonun belirli bir konjonktürdeki sınıfsal pozisyonunu anlamamıza ve analiz etmemize olanak sağlar. Bir başka deyişle, bir toplumda yapısal olarak yani düzeylerin bir bütün olarak etkisiyle ortaya çıkan sınıf ile belirli bir konjonktürdeki sınıfsal pozisyon arasında bir çelişki tanımlamak mümkündür. Ancak Poulantzas, Lenin’den hareketle yapısal belirlenimin yani üretim sürecindeki nesnel sınıfsal konumun bütün boyutlarıyla (toplumsal işbölümünün siyasi ve ideolojik boyutları da dahil olacak şekilde) yapısal belirlenim tarafından karakterize edildiğini de belirtir. İşçi sınıfının belirli bir zaman ve mekândaki ideolojik konumu burjuva ideolojisi ile sarmalanmış durumda ve sınıf bilincinden ve siyasal örgütlenmesinden yoksun dahi olsa, Lenin’in “sınıf içgüdüsü” olarak adlandırdığı bir etki mevcuttur.
Yeni Küçük Burjuvazi
Geldiğimiz noktada, Poulantzas’ın yaklaşımının somut olarak kapitalist toplumsal formasyonu incelediğinde ortaya koyduğu “yeni küçük burjuvazi” kavrayışı ele alınabilir. Bu kavrayış Marksizm içerisinden Poulantzas’ın kuramına çok ciddi eleştiriler gelmesine neden olmuştur. Ancak düşünür işçi sınıfından ayrışmış olan “yeni küçük burjuvazi”nin varlığı iddiasında ısrarcıdır.
Poulantzas, bu ayrımı ilk olarak ekonomik alandan, üretken emek ile üretken olmayan emek arasındaki ayrımdan kaynaklandırmaktadır. “Yeni Küçük Burjuvazi” makalesinde Poulantzas ilgili ayrımın “üretken olmayan emek” kesiminin yalnızca “ne olmadığını” bize gösterdiğini ileri sürer; artı-değer üretmeyen ancak üretim araçlarına sahip olmayan kesim, burjuvaziye dâhil edilemeyecekleri gibi işçi sınıfına da dâhil edilemezler. Buradan da anlayabileceğimiz gibi, Poulantzas üretken ve üretken olmayan emek ayrımlarının tek başına yeterli olmadığını, bu kesimin “ne olduğunu” bulmak için siyasi ve ideolojik kertelerin de işleme konulması gerekğini vurgular.
Ancak tam da bu nokta Poulantzas’ın kuramıyla ilgili şüphelere neden olmaktadır. Bir kere, üretken emek ile üretken olmayan emek ayrımından yola çıkılarak emeğin bir kesimini işçi sınıfından ayrı görmek, Poulantzas’ın kendi yaklaşımıyla tutarsızlık barındırıyor olabilir mi? Eğer bu ayrım verili konjonktür açısından -ki Poulantzas’ın incelediği konjonktür 1970’ler Fransa’sı ya da Avrupa’sı olarak belirtilebilir- değerlendirilirse, ayrımın mevcut yapının bütünsel bir şekilde ele alındığında oluşan etkisinde anlamlı bir noktaya parmak bastığını iddia etmek doğru görünür. Zira konjonktüre bakıldığında siyasi ve ideolojik kertelerin etkilerinin ekonomik kertedeki anılan ayrımla ilişkisi bağlamında emeğin “üretken olmayan” kesiminin işçi sınıfından kopmasına yol açtığı ve “yeni küçük burjuvazi” kavramsallaştırmasının gerekliliğine işaret ettiği ileri sürülebilir. Peki, acaba Poulantzas bu ayrımı yapısal belirlenim/sınıf konumları açısından mı yapar? Şu an içinde bulunduğumuz konjonktürde üretken olmayan emeğin toplumsal anlamda karşılığını bulan artı-değerden aldığı payın hızla eridiği düşünülürse ve proleterleşme süreçleri göz önünde bulundurulursa ideolojik ve siyasi kerteler de hesaba katıldığında işçi sınıfı içinde görülmesi gereğinde ısrar etmek anlamlı değil mi? Başka bir ifadeyle üretken olan ve olmayan emek ayrımının işçi sınıfının ve yeni küçük burjuvazinin sınıf konumları anlamında ayrıldığını söylemek ne kadar doğru olur?
Yukarıda anlatılan nedenlerle bu sorular bugün, özellikle Haziran Direnişi sonrası Türkiye koşullarında tekrar gözden geçirilmeli ve bizce Poulantzas bu noktalara odaklanılarak yeniden okunmalı. Yalnızca ampirik olana dayalı bir sınıf analizi yerine soyutlama düzeyleri üzerinden yapılan bir analize sahip olması nedeniyle kuramının gerçekliği açıklama kapasitesi düşünüldüğünde eğer böyle bir tutarsızlık var ise bunun ortaya çıkarılması ve kuramın bu tutarsızlıktan arındırılması önem kazanır. Yahut böyle bir tutarsızlıktan bahsedilemiyorsa, Poulantzas’a yönelik eleştirilerin odaklandığı noktalar göz önünde bulundurularak yaklaşım tekrar elden geçirilmeli ve bu eleştirilere doğru cevaplar verilebilmeli ki bu karmaşık kavramsal evrende yerimizi netleştirebilelim.
POULANTZAS KİTABI: SEÇME YAZILAR, James Martin (Haz.), Çev. Akın Sarı-Selime Güzelsarı, Dipnot Yayınları, Ankara, 2013.
0 yorum:
Yorum Gönder