Neo-liberal dönemde çalışma ilişkilerinin güvencesizleşme doğrultusundaki evrimi, kapitalizmin dönüşüm dinamikleri, özne tartışmaları ve bunun kuramsal ve pratik, nesnel ve öznel boyutları bakımından “prekarya”nın yeri nedir ve nasıl belirlenebilir? Bu yazı, şüphesiz bu soruları tüm ayrıntılarıyla yanıtlama hedefini taşımıyor. Bununla birlikte bu sorular etrafında Guy Standing’in Precariat The New Dangerous Class (Prekarya Yeni Tehlikeli Sınıf) kitabından hareketle, doğrudan prekarya kavramını ve “pratiğini” tartışmaya açmayı deniyor. Bu yazının yapısını soruyu iki ana parçaya bölerek belirleyebiliriz. İlk soruda, kapitalizmin neo-liberal evresinde çalışma ilişkilerinin ve sınıf yapısının dönüşümü bakımından prekaryanın yerini, Standing’in temel belirleme ve önermeleri etrafında sorgulamak mümkün. Böylelikle, kuşkusuz Standing’in yazdıklarından fazlasını ifade eden prekarya kavramı ve olgusu ile ilgili ilk tartışmaları genişletmek olanaklı olabilir. İkinci kısımda ise, prekaryanın pratik ve öznel boyutu ele alınabilir.
Standing’e göre prekarya, Marksist anlamda henüz kendi için sınıf değilse de, elitler, maaşlılar, profisyenler (profician), eski isçi sınıfının özünü oluşturan kol gücüne dayalı mavi yakalıların altında yer alan, kendisini işsizler ve toplumun tortusu biçiminde sıralanan toplumsal grupların izlediği; kadınlar, gençler, yaşlılar, etnik azınlıklar, engelliler ve suça itilmiş olan nüfus kesimlerinin dâhil olduğu ve diğer sınıflardan sökülen kesimlerle birlikte büyüyen, küresel düzlemde oluşum halindeki bir sınıftır. Bu anlamda prekarya, güvencesiz istihdam ve çalışan yoksullardan farklı bir kategoridir. Standing’in bu belirlemeyi yaparken, temel kuramsal hareket noktasının Weberci sınıf çözümlemesi geleneğine yaslandığı söylenebilir. Şöyle ki, prekaryanın bir parçasını oluşturduğu toplumsal gruplar, üretim araçları ve üretim noktası karşısındaki değil, iş ve meslekler, işgücü piyasası/istihdam ve para “içerisindeki” konum, statüleri ve bu düzeylerle kurdukları ilişkiye göre belirlenmektedir. Bununla birlikte Standing, işçi sınıfını, kapitalizmin refah devletlerinin oluşumuyla sonuçlanan belirli bir gelişim evresindeki haline indirgemektedir. Bu anlamda prekarya ile proletaryayı belirli bir kavramsal bulanıklık yaratacak biçimde karşı karşıya koymaktadır.
Nesnel ve kuramsal düzey
Öncelikle, güvencesizlik/güvencesizleşmenin, neo-liberal evrede çalışma ilişkilerinin kazandığı temel biçim ve karakteri açıklamak için uygun bir kavram olduğu söylenebilir. Ayrıca güvencesizleşme kavramı, sınıf mücadelesinin tarihsel gündemine (sermaye karşısında güvence arayışı) yapmış olduğu gönderme ile de yerindedir. Buraya kadar tamam; ancak bu temel biçim ve karakteri, işçi sınıfının içinde ya da ondan ayrı bir sınıf ya da kesim oluşumu olarak görmek... Bir istihdam ilişkisi olarak emeğin güvencesizleşmesini, üretimin ve teknik ve toplumsal işbölümünün farklı aşamalarında yer alan kimi çalışan kesimleri oluşum halindeki ayrı bir sınıfı (prekarya) var edecek şekilde bir araya getiren temel bir unsur olarak ele almak... Sanırız bu, prekaryaya ilişkin ipin ucunun kavramsal ve olgusal olarak kaçtığı ilk nokta olarak belirtilebilir.
Kimi sorularla ilerleyelim: Sınıf oluşumunun temel unsuru, kapitalist gelişimin belirli bir evresindeki istihdam ilişkilerinin biçim ve karakteri midir? Neo-liberalizmin, kapitalist üretim ilişkilerinin işçi sınıfını ve emeği güvencesizleştirmesine ilişkin tarihsel eğilimleri dışında ayrı bir güvencesizleştirme gündeminden söz edilebilir mi? Güvencesizleşme, prekaryaya dâhil edilebilen temel çalışan kesimlerin, sınıfın diğer kimi üyelerini dışarıda bırakarak, ayrı bir sınıf oluşturacak şekilde bir araya gelmelerinin bir zemini olabilir mi? Prekarya, işçi sınıfından bağımsız, temel özellikleri bakımından ona dışsal bir nitelik taşır mı? Bir diğer ifadeyle, bir sınıfı oluşturan temel unsur, bir döneme özgü istihdam ilişkisinin temel biçimi ve karakteri midir? O halde soyutlama düzeyinde ele almak gerekirse, üretim ilişkileri ile istihdam ilişkileri arasındaki fark nedir ve sınıf oluşumu bakımından ne anlam ifade eder?
Devam edelim: Güvencesizleşme, kapitalist üretim tarzının tarihsel ve nesnel bir eğilimi, kapitalist üretim ilişkilerinin yapısal bir parçası ve neo-liberalizmde işçi sınıfı ve emeğin yaygınlaşma eğilimindeki bir halidir. Bu haliyle, güvencesizleşmenin üretimin ve teknik ve toplumsal işbölümünün farklı aşamalarındaki işçileri, ayrı bir sınıf oluşturacak bir biçimde bir araya getirdiği savı, sorgulanmalı ve mümkünse bir kenara bırakılmalıdır. Bu anlamda, prekarya ve proletarya ayrılığı, kavramsal ve olgusal olarak altı boş bir nitelik taşımaktadır.
Öznel ve pratik düzey
Ancak, yukarıdaki sorulara konu olan tersi yöndeki görüşlerin, sadece nesnel ve kuramsal düzeyde neo-liberal evrede çalışma ilişkilerinin temel biçim ve karakterini açığa çıkarmakla yetinmediği, öznel ve pratik düzeyde, prekaryaya bir toplumsal özne görev ve misyonu yükleyebilecek yaklaşımlara kapı araladığı da söylenebilir. Bu da ipin ucunun kavramsal ve olgusal olarak kaçtığı ikinci nokta olarak belirlenebilir.
Emeğin güvencesizleşmesi süreci, tartışıldığı kavramsal düzlemde de dinamik bir içerik kazanmış; zaman içerisinde güvencesizleri, güvencesiz çalışma ve güvencesizlik karşıtı hareketi ve bunun öznesini anlatmak için “precarious” ve “proletariat” sözcüklerinin birleşiminden türetilerek “prekarya”ya doğru bir kavramsal geçiş yaşanmıştır. Prekarya, kapitalist üretim tarzı ve çalıştırma ilişkisine dönük nesnel bir gelişimin ürünü olduğu kadar aynı zamanda kolektif eyleme dayalı pratik içeriği nedeniyle öznel de bir kavram. Örneğin, Standing prekaryanın bir “hareket” biçiminde ortaya çıktığını söylemekte ve hareketin temel özelliğini, “gösterilerin tehditten çok tiyatroyu anımsattığını, kolektif bir güvencesizlik deneyimi içerisinde bireysellik ve kimliği ön plana çıkaran bir yapısı olduğunu” belirterek saptamaktadır. Böylelikle, prekaryanın, emeğin güvencesizleşmesi sürecinin ürünü ve kapitalizmin neo-liberal evresine özgü bir geçiş dönemi hareketi olduğu ileri sürülebilir.
Bu geçiş döneminin, kapitalizm karşıtı mücadele söz konusu olduğunda güvencesizleşmeye ve işçi sınıfının örgütlerinin zayıflamasına eşlik eden ideolojik, siyasal, kuramsal ve pratik boyutları olan bir “özne sorunu”nu da barındırdığı söylenebilir. Prekaryanın da bu süreçte, yer yer işçi sınıfının yerine ikame edilen yoksullar, kent yoksulları, ezilenler, güvencesizler şeklinde sıralanıp genişletilebilecek özne arayışına cevap verme eğilimi taşıdığı gözlemlenmektedir. Oysaki prekarya söz konusu olduğunda, kuramı oluşturulup, ideolojisi belirlenen, işçi sınıfından nesnel ve öznel düzeyde ayrı özellikler taşıyan bir sınıftan söz etmek mümkün gözükmemektedir. Ayrıca, prekarya hareketinin failleri de nesnel olarak prekaryaya değil, işçi sınıfına dâhil sınıf konumları ile bu hareketin bir parçasıdır. Ancak yine prekaryanın, praksis felsefesine ilişkin bir toplumsal etkinlik tarzına denk düşmese de onun bütünüyle dışında değil, ona içsel olduğunu da not etmek gerekir. İşte prekaryaya ilişkin, ipin ucunun kaçırılmaması gereken ikinci nokta da burası olarak düşünülebilir. Bu haliyle, prekaryayı kapitalizmin neo-liberal evresine ait nesnel bir gerçeklik ya da oluşum halindeki yeni bir sınıf, sınıf içi bir dilim/kesim ve bir toplumsal özne olarak ele almak yerine, işçi sınıfının güvencesizleşmesi ve güvencesiz emekten söz etmek ve bu olguyu da prekaryayı oluşturan değil, proletaryayı türdeşleştiren bir olanak olarak görmek daha yerinde olacaktır.
PREKARYA YENİ TEHLİKELİ SINIF, Guy Standing, Çev. Ergin Bulut, İletişim Yayınları, İstanbul, 2014.
0 yorum:
Yorum Gönder