“Beğeni sanatın her şeyidir, bizi daha kötü bir şey yazmaktan alıkoyar.”
Edebiyat üzerine edilen beylik lafları işitmekten hep kaçındım. Bunların, yazma eylemiyle bir biçimde alakalı kim varsa, onlar için yok yere inşa edilmiş birer sur olduğunu düşündüm. Aslına bakarsanız hala öyle düşünüyorum. Sanki “büyük biraderler karşısında yazmak” biz eli kalem tutanları boş yakaladığı her anda köşeye sıkıştırmıyormuş gibi, bir de, “biz”e dâhil bilmişlerin gözümüze sokulan parmaklarına katlanacak halim(iz) yok. Olmamalı da... Lakin yüzyıl evvelinden biri çıkıp da yabana atılamayacak hakikatte şeyler söylediğinde, bunu dikkate almamak, es geçmek imkânsız hale geliyor. Çünkü bahsettiğim kişiler parmaklarını gözümüze sokmak için değil, tam tersine, bizimkiler de aşağıda kalsın diye kaldırıyor. Bir şeyler öğretiyorlar; bir nevi uzaktan eğitim, yüzyıl öncesinden... İşte Jules Renard da, “Yazmak Üzerine Notlar”ıyla artık o okulun hocalarından biri bizim için.
Fransız yazar Renard’ın 1887-1910 yılları arasındaki “Bu bir düşükler defteridir,” diye tanımladığı günlük notlarından damıtılarak hazırlanan kitap, yazının girişinde de dolaylı biçimde söylemeye çalıştığım gibi, 68 sayfalık bir yaratıcı yazarlık atölyesi. Yalnızca yaratıcı yazarlık mı? Kitabın içerisindeki kısa notlarla sosyolojiden matematiğe, eksiklik hissedilen birçok alanda yeni şeyler öğrenmek, daha önce duymadığımız farklı fikirleri duyumsamak mümkün. Jules Renard’ın çok yönlü bir aydın oluşundan öte gelen bu durum, okurda “keşke onu tanıma imkanım olsaydı” pişmanlığı uyandırıyor. Ama buna değer.
“Yazmak için yaşamak gerek, yoksa yaşamak için yazmak değil.”
Bu alıntı, bana göre, yek başına yazmak üzerine edilebilecek en esaslı laflardan biri. Virgülden öncesinde varoluşundan şüphe duyulamayacak bir hakikat vurgulanıp okur tavlanırken, sonrasında bahis tersine çevrilip olay bambaşka bir yere çekiliyor. Eline bir taş alıyor belki burada yazar, “Yazmazsam yaşayamam!” diyenlere atıyor onu. Bu tavrı (sataşma denebilir mi?) Renard’ın yazarlığından öte siyasetçi kimliğine yormak daha isabetli olur sanırım. Fakat her ne olursa olsun, alıntıya döndüğümüzde, yaşanılarak öğrenilmiş duvar gibi bir kaidenin karşısında buluyoruz kendimizi. Gelgelelim, bu durum Renard’ın bir “büyük birader” olduğunu düşündürtmüyor bize. Çünkü zaten biliyoruz, o da “biz”den biri.
“Dökmediğimiz tüm o gözyaşları ne oluyor?”
Kısa da olsa, kitabın içindeki, zihni birkaç saniye stand-by durumuna alan edebiyat dışı söylemlere değinmek istiyorum. Bunlar bir şiir ya da roman ve öykü gibi kurmaca metinleri güçlü kılmaya olanak sağlayan şeyler. Bu “şeyler” kısmını açmak istiyorum; çünkü Renard da istiyor! Diyor ki, “Sözcük yalnız ona verilen yer sayesinde yaşar.” Bu durumda “şey”, herhangi ehemmiyetsiz bir kelimeyken, Jules Renard’ın sihirli dokunuşlarıyla belki sıkı bir romanla yarışabilecek tek bir cümleye evriliyor: “Bir ölünün ardında bıraktığı anı nasıl da üstün yaşamından! Kimse daha değersizleşmiyor.” Bu da bir şey, değil mi?
Kitabı basım ve yayın açısından değerlendirmeye geldiğimizde, ilkin, ilginç bir durumla karşı karşıya olduğumuzun farkına varıyoruz. Şöyle ki, yazarın “Yazmak Üzerine Notlar” haricinde Türk diline çevrilmiş bir başka eseri güncel olarak bulunamıyor. Ne en meşhur eseri “Poil de carotte”, ne üzerine konuştuğumuzun kitabın damıtıldığı günlükleri, ne de diğer kurgusal metinleri. Şu durumda, şayet Fransızca bilmiyor isek, okuyabileceğimiz tek Jules Renard eseri “Yazmak Üzerine Notlar”. Sel Yayınları bu anlamda cesur ve doğru bir adım atmış gibi görünüyor. Her şeyin biraz geç geldiği memlekete, bu defa hayli geciken, öyle ki ölümünün üzerinden bir asırdan fazlası geçmiş bir yazarı, çeviri edebiyata kazandırıyor.
İlerleyen dönemlerde Jules Renard’ın diğer eserlerinin de Türkçeye çevrilip yayınlanması geleceğe dair güzel bir umut. Çünkü ondan öğreneceğimiz çok şey var.
YAZMAK ÜZERİNE NOTLAR, Jules Renard, Çeviri: Orçun Türkay, Sel yayınları, 2014.
0 yorum:
Yorum Gönder