Ahmet Kerim Gültekin ve İbrahim Gündoğdu’nun yayına hazırlamış olduğu Devrimci-Halkçı Yerel Yönetimler: Umut ve Mücadele Mekânlarından Deneyimler kitabı, alternatif yerel yönetimlerin nasıl mümkün olduğunu ortaya koyan bir çalışma. Bu çalışma 3-4 Aralık 2011 tarihinde Ankara'da gerçekleştirilmiş olan Devrimci-Halkçı Yerel Yönetimler Sempozyumu'nda sunulan tebliğlerden derlenmiştir. Sempozyuma katılmış akademisyen, yerel yöneticiler ve siyasetçilerin “Başka bir yerel yönetim mümkün mü?” sorusuna aradıkları cevaplar üzerine kurulmuş bir kitap olması bakımından, geniş katılımlı bir imece niteliğindedir.
Sağ yerel yönetim kendini sürekli olarak bayındırlık hizmetleri üzerinden kurmuştur. Bu kuruluş ve “devletçi sol”un bu algıya yaptığı katkıyla birlikte, belediyecilik artık kanalizasyon, yol, kaldırım hizmetine karşılık gelen bir tanıma hapsolmuştur. Bayındırlık çalışmaları dışındaki faaliyetler de genellikle halkın eşit yararlanacağı şekilde değil partiye üye ve oy kazandırma çalışmaları olarak kendini var etmiştir. Bu hizmetlerden yararlanmak isteyen kişi veya kişiler ya parti üyesi olmak zorunda bırakılmış ya da oy verme sözü alınarak bu hizmetlerden yararlanabilmişlerdir.
Devrimci-halkçı yerel yönetim yöntemleri konusunda elbette ki çok şey söylenebilir. Fakat önce, halkın “sol” belediyecilik konusunda bildiği birçok şeyin eksik olduğunun altı çizilmelidir. 1999 öncesi akla gelen ilk devrimci-halkçı yerel yönetim örneği Fatsa Belediyesi ve Belediye Başkanı Terzi Fikri'dir. Terzi Fikri ve arkadaşlarının Fatsa'da uyguladığı sistem o döneme kadar ki bütün sağ ve “devletçi sol”un bütün yerel yönetim anlayışlarının reddi üzerine kurulmuştu. Fakat bu örnek ne yazık ki sadece sol içerisinde bilinmektedir. Genel olarak 1999 öncesi sol yerel yönetim denilince geniş kitleler tarafından sadece “devletçi sol” yönetimler anlaşılmaktadır. Bu algı bir bakıma solun geniş kitlelere temas etmesi önünde en büyük engeli teşkil etmektedir.
Bu bakımdan neo-liberal politikalara karşı yeni, alternatif bir politikaya ihtiyaç vardır. Sol bu politikayı “iktidar temelli bakış açıları”nın reddi üzerine kurmak zorundadır. Yönetimlerin “iktidarlaşması” aynı zamanda rant, rüşvet ve yolsuzluk ağlarına girmeyi ifade etmektedir. Bu bakımdan iktidarlaşma önünde yeni modeller geliştirme ihtiyacı öncelikli durumdadır. Örneğin tekçi başkanlık sisteminin reddi bu noktada önemli bir yer tutmaktadır.
Devrimci-halkçı yerel yönetim modelinin doğru bir şekilde ortaya konulabilmesi için bütün örneklerin daha özenli bir şekilde incelenmesi bir zorunluluk olarak karşımızda durmaktadır. Bu bakımdan kitapta hem uluslararası hem de yerel örneklere yer verildiğini anımsatmak isteriz. Bilindiğinin aksine bugün 100'ün üzerinde belediyenin Fatsa örneğini model alıp bu yönde çalışmalarını yürütmekte olduğunu iddia edebiliriz. Bu bakımdan kitap, güncel yerel yönetim deneyimlerini görmek bakımından bir başucu kitabı niteliğinde.
Kitapta yer alan Halkçı Yerel Yönetimler’in ilkeleri dikkate alındığında BDP Belediyeleri, ÖDP Belediyeleri ile CHP Belediyeciliği’ne alternatif CHP Belediyeleri (Çanakkale Belediyesi, Dikili Belediyesi, Nilüfer Belediyesi v.b.) halkçı yönetim politikalarıyla Terzi Fikri ve arkadaşlarının deneyimlerini yeni bir boyuta taşımak için gayret göstermektedirler. Buna karşılık belediyeyi bayındırlık ve rant olarak gören belediyelerin politikalarına kontrolsüz bir şekilde devam ettirdiklerini söylemek mümkündür. Buradaki temel nokta “iktidarlaşma”ya karşı duruştur.
Kitapta yer alan devrimci-halkçı yerel yönetim örnekleri de göstermektedir ki, bu modelin yaşamla teması mümkündür. Bu imkânlılık hali üzerinden yeni bir dile ve dayanışmaya ihtiyaç duyulduğu ortadadır. Bu sayede yaşam alanının tekrar dizaynı ve eşit ve engelsiz kentler yaratma imkanı üzerinde durulmalıdır. Bu örneklerin çoğaltılıp var olan örneklerin tekrar dizaynı üzerinden bir tasarıma gitmekle, var olan neo-liberal politikaların önüne geçilebilir.
Kitapla Bağlantılı Olarak Yeni Bir Dil: Şehir Senin
“Şehir Senin” sloganı neo-liberal politikalara karşı üretilen en yaratıcı ve en kısa slogan olarak düşünülebilir. Sağın ve “devletçi sol”un gözünü kapattığı, dillendirmediği devrimci-halkçı yerel yönetimi uygulayan belediyeler, Fatsa deneyimiyle sınırlı kalmayıp siyasi nedenlerden dolayı baskı altında olan bu belediyelerin eksiklerini gören ve bu yönde bir model geliştiren, atıflarını okuyabilen bir yerden halka seslenen “şehir senin” fikri, cumhuriyet tarihinden beri dışarıda bırakılmış ötekiyi kapsayan bir dil olmuştur. Merkez çevre ilişkisinde çevreden yana olan ama merkezi de gören/kapsayan yeni bir dile karşılık gelmektedir. Yöneten-yönetilen ilişkisinden farklı bir dil oluşu onun farklılığını ve yeniliğini göstermektedir. Bu açıdan bir seçim zaferi üzerine kurgulanmamış olması, bu dilin sistem partilerine dönüşmek zorunda bırakılışı bakımından kıymetli olduğunu söylemek mümkündür. Bazı partilerin ilk kez LGBTT’ bireylerin aday göstermesi bu değişime örnek gösterilebilir. Yine yerelden kentin yönetimi dili her geçen gün bir çok partide dillendirilmektedir.
Bu bakımdan kitap devrimci-halkçı yerel yönetimlerinin mümkün oluşunu teorik ve pratik örnekleriyle ortaya koyuş bakımından kapsamlı bir çalışmayı ortaya koymaktadır.
Son not niteliğinde: Militarizmin mekân kurgusu ve tasarımıyla sadece son 30 yılda kolluk kuvvetlerince hedef alınan ya da hedefte bırakılan 570 çocuğun yaşam hakkı ihlali gerçekleşmiştir. Bu bakımdan kentlerin tekrardan dizaynı bir zorunluluk olarak karşımızda durmaktadır. Bu açıdan Devrimci-Halkçı Yerel Yönetimler’de ısrar çocuk yaşam hakkı ihlalleri karsısında bir duruşu da ifade etmektedir. Ancak bu sayede Berkin'ler sokakta oynayabilir.
DEVRİMCİ-HALKÇI YEREL YÖNETİMLER: UMUT VE MÜCADELE MEKÂNLARINDAN DENEYİMLER, (Der.) Ahmet Kerim Gültekin, İbrahim Gündoğdu, Patika Kitap, 2013.
0 yorum:
Yorum Gönder