Türkiye’de yerli çizgi romanın başından beri siyasetle çok daha utangaç bir ilişki içinde olduğu söylenebilir. Öncelikle güldürmeyi ve eğlendirmeyi çizgi romanlar (örneğin Gırgır ekolüne dahil ve bu ekolü izleyen çizerlerin kaleminden çıkanlar) siyasete uzak dururken, tarihi çizgi romanlar ideolojik mesajlarını üstü kapalı vermeyi tercih ederler. Bu konuda erken dönem için Turhan Selçuk’un çizdiği Abdülcanbaz bir istisna olarak anılabilir. Yakın dönemde ise grafik roman türüne çok yakın işlere imza atan Necdet Şen’in dönemin siyasi ve toplumsal olaylarına sık sık gönderme yapan Hızlı Gazeteci’si bu listeye dahil edilebilir.
Ender Özkahraman’ın Yıldız Tutulması bu çerçevede siyasi grafik roman olarak nitelendirilebilecek öncü çalışmalardan biri. Özkahraman, Yıldız Tutulması'nda Türkiye’nin son otuz yılını işgal eden toplumsal bir travmayı, sosyal bir meseleyi, Kürt sorununu grafik roman diliyle anlatıyor. Aslında Özkahraman’ın çizgi roman kariyerinin büyük bir bölümünde bu temanın peşine düştüğünü biliyoruz. Özkahraman Limon ve Leman dergilerinde çizdiği (önemlice bir kısmı İletişim Yayınları tarafından basılan) tek veya iki sayfalık Orası Hikayeleri’nde, Güneydoğu insanını, bu coğrafyada bir türlü normalleşmeyen yaşamı, orası insanlarının çile ve sıkıntılarını aktarıyordu. Bu çalışmasıyla fırçasının kalibresini arttırmış ve bir kitap boyutunda-grafik roman formatında okuyucunun karşısına çıkmış. Yıldız Tutulması’nda çocukluktan beri arkadaş olan Ruken ve Pervin’in dağdan şehre uzanan hikayesine tanık oluyoruz. İşkencede ölen Ruken’in cenazesine katıldıktan sonra örgütten (muhtemelen kıdemli) bir abiyle onun hakkında konuşan Pervin anlatıyor hikayeyi. Aslında Yıldız Tutulması bir sıkışmışlık ve belki de nihayetinde çaresizlik hikayesi. Özellikle Ruken’in örgütün emir ve menfaatleriyle vicdanı arasına sıkışması, çoğu zaman vicdanının sesine kulak vermesi, örgütten dışlanması, sonrasında karakolda işkence sırasında ölmesi. Birgün gazetesinde tefrika olarak da yayımlanan çalışma bir yandan (hangi taraftan gelirse gelsin) şiddeti sorgularken diğer yandan daha güzel bir dünyada yaşama isteğinin coğrafya, etnik kimlik ve sosyal-siyasi fay hatlarının ötesinde insana dair bir mesele olduğunun altını çiziyor.
Öte yandan hikayenin bütününe bakıldığında şunu söylemek gerekiyot: Hikaye kurmaca olduğunu her fırsatta okuyucuya hatırlatacak kadar “tesadüf”lerle örülmüş: Bir asker kaçırma eyleminde durdurulan otobüsü arama görevi Ruken’e verilir. Ruken otobüste annesinin kucağında bir an önce doktora götürülmesi gereken ateşler içinde bir çocukla karşılaşır. Çocuğa aklı takılan Ruken kendisine verilen görevi hatırlayıp otobüste askeri aramaya devam eder. Bu sırada asker: “Yeter artık zaman kaybettiğin... Hadi, gidelim de bitsin bu iş!” diyerek teslim olur (s. 49). Ruken ise askeri teslim almadan otobüsten iner. İlerleyen sayfalarda, bir başka baskında, sığındıkları mağarada; Pervin, Ruken ve Çektar’ı bir asker bulur. Bu asker Ruken’in otobüste teslim almadığı askerdir. Asker de onları teslim almadan mağaradan ayrılır (s. 62). Nihayet, Pervin’in kaçarken evine sığındığı, yatıp kalktığı parktaki temizlik işçisi Enes’in karısı ve çocuğu, otobüsteki kadın ve o ateşler içinde yanan çocuktur (s. 88). Özkahraman belki anlatmak istediği meseleyi doğrudan anlatmak için böyle bir kurgu oluşturmuş olabilir ancak insan “bu kadar da tesadüf de fazla...” demekten kendini alamıyor.
Özkahraman’ın yıllar içinde oluşturduğu kendine özgü, oturmuş hoş bir deseni var. Bununla birlikte Yıldız Tutulması’nın sayfalarını çevirirken insan bazı paneller için “daha iyi olabilirmiş” hissine kapılıyor. Özellikle bazı paneller gücünü çizgi-metin uyumundan, daha doğru bir ifadeyle (grafik roman türünde olması gerektiği gibi) çizgi-roman birlikteliğinden almıyor; bunlar metin parçalarına iliştirilmiş vinyetler gibiler. Örnekse; 9. sayfadaki “Şuraya bak, etraf nasıl da küçük kağıt parçalarıyla dolu... / Şekerler bizim gibi değil Ruken, gömmeden evvel kefen bezlerinden kurtarıyoruz onları...” metnine eklenen çay bardağı ve şeker çizimleri. Ayrıca bazı panellerde anatomi ve perspektif pürüzleri göze çarpıyor. Nihayetinde yüz sayfaya yaklaşan bir hikaye çizmek kolay değil; bu tür kusurlar grafik romanın değerini düşürmüyor.
Özkahraman çizerlerin ve yayıncıların hak ettiği ilgiyi göstermediklerini düşündüğüm grafik roman türünde bir iş üretmiş, eline sağlık. Umarım Özkahraman bu türün peşini bırakmaz ve çizgi dünyasında yeni pencereler açıp farklı işler üretir.
0 yorum:
Yorum Gönder