Marx ise aralanan yeni bilimin kapısını sonuna kadar açtı, Althusser’in deyimiyle “tarih kıtasını bilime açtı.” Marx, tarih bilimini devrimcileştirmiş ve tarihin nesnel koşullarına dikkat çekmiştir: “İnsanlar tarihlerini kendileri yaparlar, ama onu serbestçe kendi seçtikleri parçaları bir araya getirerek değil, dolaysızca önlerinde buldukları, geçmişten devreden verili koşullarda yaparlar.” Tarihin konusunu oluşturduğu düşünülen geçmiş sadece “şimdiden önceki zaman”a dair değildir, tam da şimdinin ve geleceğin bir parçasıdır. Marx ayrıca “tüm tarihin sınıf mücadelelerin tarihi olduğunu” belirtir. Bu, tarih ancak sınıf mücadeleleri dolayımıyla yapılır ya da tarihin öznesi sınıf mücadeleleridir demektir. Tarihin esasını sömürenler ile sömürülenler arasındaki mücadele oluşturur. Oysa sömürenlerin sömürülenleri göz ardı ettiği ve tarihi şimdiye sıkıştıran, varolanı sanki hiş değişmeyecekmiş gibi sunan bir tarih anlatısı vardır.
Tam da burada Walter Benjamin’in uyarısını hatırlamak gerekir: “Ezilenlerin geleneği gösteriyor ki, içinde yaşadığımız ‘olağanüstü hal’ istisna değil kuraldır. Buna denk düşen bir tarih anlayışına ulaşmak zorundayız.” Bu bağlamda, ezilenler ve sınıf arasındaki ilişkinin ne olduğuna dair tartışmayı bir yana koyarsak, egemen söylemin tarih anlatısının dışında kalanların kendi tarih kavrayışlarına sahip olmaları ve egemen tarih anlayışını sorunsallaştırmaları gerekliliği aşikârdır. Böyle bir tarih kavrayışı içinde yaşadığımız toplumsal ilişkilerin bir zorunluluk olmadığını ve değiştirilip dönüştürülebileceğini ya da yıkılıp yenisinin inşa edilebileceğini gösterir. Biz de bu dosyada egemen tarih anlatısını sorunsallaştıran ve bu anlatının dışında kalan konuları ele alan bazı kitapları öne çıkarttık. Sınırlı konulara değinmesine rağmen dosyanın ele alamadığımız diğer konulara da ilgi uyandırmasını umut ediyoruz. Hatta belki de bu dosya okurların katkısı ile bir başka tarih dosyasının hazırlanmasına vesile olur. Keyifli okumalar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder