Günümüz şiirinin ‘durum’u… Neyiz, ne haldeyiz? Son zamanlarda sık sık karşımıza çıkan bu varlık yoklaması düşündürdüğü kadar telaşlandırmalı mı ki bizi? Zaman zaman şair için fırlatılan bu işaret fişeği neye dair bir uyarı ve uyanış dürtüklemesi? Şiir kendi mecrasında akarken şair hangi dalgınlıkla sisler ormanında yürüyor?
Açık ki bize tartışmayı ve derin düşünmeyi hatırlatan bu türden çağrılar yolunda gitmeyen bir şeylerin betimlenmesini ister bizden. Bunlar yapılır ve her şey orda kalır. Şiir akmaya, şair dalgın yürüyüşüne devam eder. Beni çok sıkan bu durum hepimizi sıkıyor olmalı. Bunu isterim. Canımız çok sıkılsın. Yaratıcılık buradan doğar.
Durum tespiti istiyorsak işte size tespit: herkes yazıyor, şair sayısı da yazılan şiir, çıkan dergi sayısı da fena değil. Ama şiirin kuvvetle varlık bulduğu yer sosyal medya; öyle kitaplar, dergiler falan değil. Şiirler orada kesilip biçilip fragmanlaştırılıp hatta anonimleştirilip dökülüp saçılıyor, coşup taşıyor. Aşk acısı çekene, yalnızlıktan şikâyetlenene, çiçek böcek severe, sosyal sorumluluk ve duyarlıklarını ekranları kadar bir dünya içinden ifa edene şiir çok. Okur şiirle şairden çok hemhal vaziyette. Analitik bir çalışma yapılsa, yüzdeler, grafikler havada uçuşsa yakın zamanda kaybettiklerimizin badem gözlerinden de öpmek isteriz içimiz acıya acıya. Sonra şair egosu meşhurdur ya narsist, megaloman… çeşit çeşit. Et yiyen bitkiler gibi küme küme birbirini yiyenler gözlemlenmekte. Hele gençler hele onlar… kimseyi beğenmemekte. Eski köye yeni adet çıkarıcıları da kimse sevmemekte. Hegemonik erkek dil, canı isterse ötekilere gönül indirmekte, aa bakın onlar da var, kadın şairler, şair kadınlar, şaireler demekte; feminist, queer kuram o da neymiş… kuramsal incelemeleri umursamayan büyük şiirimiz bu türden çalışmalara pek yüz vermemekte. Eleştiri mi, bildiğin çöl. O nedenle vahadaki kaktüsleri de gül sanıyoruz, sayıyoruz. …
İşin ironisini burada keselim. Neye şiir yazılır diye sorsak yanıtı her şey’edir. Ama asıl mesele niye şiir yazılır sorusuna verilen yanıttadır. Bu soruya aranan yanıtlar şiirin de şairin de bir özne olarak varlık özelliklerine gelir dayanır. Şiir dünyayı dert edinme işidir. Osman Konuk Sıfır İroni’de ‘şiirsel akıl’, ‘şiirsel zeka’ kavramlarından söz açıyor. Şair başka türlü bir akıl, hissediş, duyarlılıkla evrene, şeylere, kendisine, ötekine bakan kişidir. Dolayısıyla da çoğunluğun aklına uymaz, itirazcıdır, radikaldir, avangarttır, oyunbozandır… Bir inşanın, kurgunun içinde bize verilen normlar, kalıp değerlerle, düzen koruyucu kurallarla çevrili hayata karşı yıkıcı bir öznedir şair. Yaşam enerjisi ve yaratıcı neşesiyle yıkar. Şenbilimdir onunki. Sezgisel arayışları bulmaya odaklı değildir. Deneylere, deneyimlere, başkalıklara açıktır. O nedenle şiir insanın yüzüne işaret parmağını sallanmaz. Tarkovsky’nin iz sürücüsüdür şair. Genellemeler, aşındırılmak içindir ama kimileri geçerli özlerini korur. Tıpkı bu cümle gibi: Derdi olmayanın şiiri olmaz. Bu dert, insanın kendini tamamlama yürüyüşünde karşısına çıkan tüm tahakküm ilişkilerinin doğurduğu trajedilerde özgürlüklerden yana olmak derdidir. Şair ahlakçı değildir, toplumsal öncü falan da. Ama özgürlük arayışında etik sorumluluğu olandır. Bu tanımlamalarda hemfikirsek -tanımlar hem aşınmaya açıktır hem de aşındırmaya, bunun bilgisiyle devam edelim- karşılaştığımız şiirlere bakalım o zaman… Bir tutarlılık görüyorsak, mesele yok. Ama belli ki bir tutarsızlık hakim burada. Bunun nedenleri ile ilgili de bir sürü şey sayabiliriz çoğumuzun bildiği. Bu sayıp etmeler durumu değiştirmeyip besliyor artık sanki. Bir kanıksama, bir duyarsızlık, uyuşma hali…
O yüzden rahat bırakmalı şiiri. Bütün uygarlıklar büyük bir değişim ve dönüşüm sürecinden geçiyor. Hiçbirimiz bundan muaf değiliz. Mesele yerimiz neresi. Dilimiz hangisi? Biz değişmeden şiirin değişmesini bekleyemeyiz. Daha iyisini de…
Hepimiz biliriz şiir bizde genç işi bir okuma uğraşıdır. Yaş kemale erdikçe eldeki şiir kitapları yerini romana, denemeye falan bırakır. Bireyin düzene teslim oluşuyla şiire olan sevdası da biter. Dedik ya şiirin kurulu düzen nimetlerine eyvallahı yoktur. Müzmin bir itirazcı, inatçı bir su arayıcısıdır şair. Bunun için en gencimiz Gülten Akın. Bu sayede “bana sorarsan” şiirden umudu kesmemek için hâlâ nedenimiz var bizim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder