Öztürk, kendini yazmaya adamış bir genç şair-yazar olarak görüyor. Yazmaya yüreğini ve beynini vermiş. Sanırım, başka türlü olmuyor ya da yetmiyor. Sivas gibi kültür-sanat kaynağı bir kentin Divriği gibi çekici bir ilçesinden gelen şair, yaşamını başkentte sürdürüyor. Bir yandan yaşam uğraşı verirken öte yandan da yazıya eğiliyor. Bu çabası ödüllendirilmiş, altı yarışmada değerlendirilmiş.
Bu ödüllerden biri 2004 yılında Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Adnan Yücel Şiir Yarışması üçüncülük ödülü. O yarışmada seçici kurul üyesiydim. Öztürk, yayımlanmamış beş şiiri ile dikkatimi çekmişti. Ondan sonra izlediğim şairler arasında yer aldı. Gönderdiği iki şiir kitabını tat alarak okumuştum. Çünkü kendine özgü bir şiir eğilimi geliştiriyordu.
Şairin ‘Davetsiz Misafir’ adlı minimal öyküleri de yaşamdan besleniyor, insanın derinliklerine iniyor; kısa olduğunca çarpıcı bir biçimde karşılığını buluyor. Mini öyküler, kimi zaman bir dize, kimi zaman bir özdeyiş, kimi zaman çelişkileri, ayrımları belirleyen bir çizgide anlam ve değer kazanıyor. Ne yazdığını, nasıl yazdığını bilen bir yazarla karşı karşıya geliyoruz: Yazar, hem tiyatro hem de sinemaya götürüyor okurları.
Minimal, çok kısa, kısacık, minicik de denilen bu tür öykü anlayışında ‘şiirsel dil, yoğunluk, sürpriz’ler zamanın sıkıştırıldığı’ değil de zamanın ve yaşamın özleştirildiği bu yapıtları döne, döne okuyoruz.
Yazarın Acilen aradığını ‘soylu’ her yazar aramaz mı?
‘‘- söylenecek sözüm var, insan arıyorum.’’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder